Mimaride Kadın Bakışı

Gülay Kurt

Mimarlık, insanlığın avcı toplayıcı kültüründen, yerleşim kültürüne geçtiği ve bunun sonucu olarak barınak inşa ettiği günden beri var olan bir olgudur. Tarihte yapılan ilk yapılarda göze çarpan unsurlar basitti. Yapı ustası olan, inşaat bilen, malzeme bilen herkes mimari kuramın içinde yer alabilirdi. Daha sonra ise yapı ustalıklarının arttığı, malzeme bilgisinin fazlalaştığı durumlarda özel estetik tarz arayan medeniyetler tarafından, çeşitli üsluplar meydana gelmiştir.

OSMANLI DÖNEMİ

Yapı ustalığıyla birlikte güzel sanatların bir dalı olarak ortaya çıkan mimarlık, meslek olarak anılmaya başladığı günden bu yana erkek egemen bir meslek olarak var olmuştur. Dolayısıyla tüm erkek egemen meslek gruplarında olduğu gibi mimarlık mesleğinde de kadın faktörünün gelişimi Avrupa’da ancak 19’ncu yüzyılda 1897’de mimarlık okuluna ilk kadın öğrencinin kabulüyle başlamıştır. Türkiye’de ise Osmanlı döneminde 1887’de açılan Sanayi Nefise Okulu ile birlikte mimarlık okulu açılmış daha sonra cumhuriyet döneminde adı Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilen bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi, 1934 yılında ilk kadın mimarları yetiştiren okul olmuştur.

SAYI ARTMIŞ

İlk zamanlar (Cumhuriyetin ilk yılları) kadınların mimarlık okullarındaki sayısı o kadar azdır ki üçü beşi geçmez. O dönemde mimarlık okullarında erkek öğrenci sayısı kız öğrencilere göre hayli fazladır. Yıllar geçtikçe bu durum değişip mimarlık okullarında kız öğrenci sayısı giderek artmış ve günümüzde kız öğrencilerin sayısı yüzde 60’lara hatta yüzde 70’lere kadar varmıştır. Fakat piyasada aynı durum hiçbir söz konusu zaman olmamıştır. Her zaman mezun olan erkek öğrenciler piyasada daha çok yer edinmiş, idari kesimde de her zaman daha çok görev almıştır. Kadın mimarların sayısı artmış olsa da erkek mimarların piyasadaki üstünlüğü günümüze kadar devam etmiştir.

KAYNAK İSRAFI

Mimarlığın alt dalı olan iç mimarlık alanları daha çok kadın mimarlara bırakılmış, idari- yönetici kısmında ise erkek egemenliği devam etmiştir. Peki, mezun olan bunca kadın mimar nereye gitmiştir diye bir soru sormak gerekiyor bu durumda. Yapılan araştırmalara göre (TÜİK verileri) mimarlık okulundan mezun olan kadınların bir kısmı mesleğini terk etmiş, bir kısmı ise başka alanlara kaymıştır. Hâlbuki mimarlık eğitimi almış bunca kadın mimarların mesleğini terk etmesi hem ülke için hem de dünya için bir kaynak israfıdır. Diğer bölümlere daha zor olarak okunulan hem maddi hem de manevi güçlükleri olan mimarlık fakültelerini bitirdikten sonra mesleğini yapamamak hakikaten bir israftır.

ZAHA HADİD

Bu konuda modern dünyanın ünlü kadın mimarı Zaha Hadid aldığı mimarlık ödülü hakkında kendisine sorulan “Ödülü hak eden başka bir kadın yok muydu peki?” Sorusuna şöyle yanıt vermiştir; “Tabii ki de vardı. Kadınlarda herhangi bir yeteneksizlik olduğunu düşünmüyorum. Öğretmenlik yaptığımda, en iyi öğrencilerim hep kadınlar oluyor. Ancak bu işi yapmak isteyenler bir erkek dünyasına girmiş oluyor” diye de açıklıyor. İş tüm yaşam boyunca bir ‘Devamlılık’ istiyor ve bir anne olarak bu işi yapmak neredeyse imkânsız oluyor. “İnsanlar kadınlara pek de iyi davranmıyor” diyor Hadid. Ek olarak “Erkek egemen mimarlık dünyasında bir kadın olarak yapısal bütünlüğü bozup, yeni açılar, yeni düzlemsel şekiller keşfetmek, büyük cesaret ister. Eğer bu cesarete sahipseniz, dünyanın en prestijli mimarlık ödülü Pritzker’ı kazanmama ihtimaliniz yok” diyerek ümit vaat ediyor aynı zamanda. Zira kendisi 2004 yılında Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazandı ve tarihte bu büyük başarıya imza atan ilk kadın mimar olarak literatüre geçti.

KADININ ELİ

Bir yere “Kadın elinin değmesi” diye bir tabir vardır. Bunun anlamı; kadının ayrıntılara hâkim olması, ince düşünmesi, duygusal bakması, romantik geçişlere yer vermesi, mekânın ruhunu yakalamada hızlı olması, materyalist düşünceden erkeğe oranla daha uzak olması, tasarım sürecine yansımaktadır. İşte bu yüzdendir ki kadın mimarların tasarladığı mekânlar başkadır. Mesela dar, küçük bir mutfak yapmaz bir kadın mimar, bilir ki o mutfakta kadının ömrü geçiyor, evdeki vaktinin çoğunu mutfakta geçiriyor. Bu yüzden de yaşam alanının kalbi olan mutfağı geniş ve olabildiğince kullanışlı yapar ki mekâna huzur versin, darlık vermesin.

İNCE DETAYLAR

Sadece konut alanlarında değil diğer yapı tasarımlarında da kadın elinin değdiğini ince detaylardan, kıvrımlı köşelerden, süslü balkon ve çatılardan, dantel gibi işlenmiş saçaklardan, bahçe düzenlemelerinden vs. anlayabiliriz. Bu yüzdendir ki bir mekânda koyu renk ve aşırı sade bir düzen hâkim olduğunda o mekân “Maskülen mekân” yani eril mekân olarak tasvir edilir. Yine bu yüzdendir ki mekânın ve yapının tasarımlarında ortaya çıkan ve sadelik karşıtı olan canlı-hareketli-çok renkli-detaylı-süslü tarzlar feminen tarz olarak addedilir. Sonuç olarak “Yuvayı dişi kuş yapar” ama yuvanın mimarının ismi olarak kadın mimarlar henüz isim hakkını elde etmede zorluk yaşamaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadın mimar sayısı giderek artmakta ama kadınların kentlerin oluşumu, planların fiziksel işleyişi ilgili sorumluluk almada aynı artış olmamaktadır maalesef. Hâlbuki mekânda hem bir anne hem de kullanıcı olarak daha çok bulunan kadının profesyonel anlamda deneyimlerini ve düşüncelerini mimariye aktarması toplum adına büyük bir fayda sağlayacaktır.