Yüksek Mimar Gülay Kurt
Meydanlar kentsel yapının en belirgin bileşeni olup, binaların mekân etrafında oluşturdukları süreklilik ile biçimlenirler. Meydan kent dokusu
içinde adeta "psikolojik bir dinlenme yeri"dir der. Meydanın tarih içindeki gelişimi incelendiğinde, en başarılı meydanların kent yaşamının doğal
bir parçası olan mekânlar olduğu ve fiziksel olarak çok iyi tanımlanmış oldukları görülmektedir. Ne var ki, belirli bir zamanda, belirli bir yerde
ve belirli bir kültürde etkili olan bir tasarım konseptinin başka bir ortama aktarılmasının bir takım sorunlara neden olacağı unutulmamalıdır. Bu bağlamda, İtalyan kentlerindeki etkileyici meydan (piazza) sayısının çokluğu, kısmen dış mekân yaşantısını kolaylaştıran iklimsel koşullar ile İtalyan kültürüne ait dışa dönük ve tapınma tutumun birleşimiyle açıklanabilir. Buradaki ve diğer Batı Avrupa kentlerindeki meydanlar (square) biçimsel temsilcilik işlevini üstlenmiştir ve kent yaşamının odak noktasıdır. Osmanlı kentinde ise, kamu mekânı kendine has bağımsız biçimler alır ve İtalyan tarzı piazza'nın işlevlerini büyük cami avlusu ve çarşı karşılar.
Farsça bir terim olan maidan belirgin biçimi de olabilen bir meydanı anlatır. Türkçe'deki "meydan" ise, sadece boşluk, açıklık anlamında tercüme
edilmiş olup, geniş, yapılaşmamış alanı belirtse de, kurumsal anlamda tanımı vardır. Tarihten günümüze kentsel yaşamın en yaygın kullanım alanı kentsel açık mekanlar olan Kent Meydanları, kentsel açık mekanların en etkin kullanılan öğesidir. Kent meydanı, kentli tarafından özel günlerde sosyal, kültürel, siyasal ve ticari amaçlar için kullanılan, kısaca kentsel yaşamın geçtiği önemli bir kamusal mekândır. Bu mekânlar antik dönemden Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar kentin temel öğesi olarak kent kültürünün önemli bir parçası olmuştur. Ancak Türkiye'nin 1950'li yıllarda başlayarak hızlanan gelişme sürecinde yaşadığı hızlı kentleşme olgusuyla birlikte kentler sürekli büyümekte ve nitelik değiştirmektedir.
Kentsel mekanlar; tasarımın ekonomik rasyonellik baskısı altında kalmakta ve geçmişteki Anadolu kentlerinin kent imgesinin (kenti tanımlayan öğeler olarak meydan, sokak, avlu, insan ölçeği...) ve kent kültürünün (kentlilik, kentli olma bilinci ve kentte yaşanılan değerler, gelenek, görenek,...) unutulmasıyla kimliksiz, niteliksiz ve benzer karakterde mekanlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerden dolayı kent meydanları, tarih boyunca kentlerimizin kimliğini ve kişiliğini ortaya koyan önemli bir kentsel yaşam odağı iken günümüzde taşıt meydanları veya otopark olarak kullanılarak özgün değerlerini yitirmişlerdir.
Kentlilerin dini, siyasi, kültürel ve ticari nedenlerle açık bir mekanda toplanma gereksinmesinin kentsel hayatla yaşıt olduğunu belirtmektedir. Kent meydanları, agora, forum, plaza, campo, piaza, grand place olarak adlandırılan açık mekanlar, o günün siyasal şartlarına göre biçimlenen ve birçok işlevin gerçekleştiği toplanma mekanlarıdır. Kent meydanları tarihsel süreç içerisinde yaşadığı değişimlerle birlikte kentli tarafından farklı amaçlar için kullanılmıştır. Biçimsel tanımlanma belirli ve kesin bir biçim yaratmak üzere mekânın binalar tarafından çevrelenmesidir (enclosure). Buradaki temel gereksinme 'kapalılık hissi' olup, kesin süreklilik gösteren binalar zincirinin oluşturduğu tam bir kapalılık değil, aralık ve açılmaların göreceli olarak etkili olmadığı global anlamda bir kapalılık hissidir. Biçimsel nitelik aynı zamanda ölçek ile ilgilidir. Ölçü sorunu, genelde birçok çalışmada bir 'insan ölçeği' sorunu olarak ele alınmış ve yükseklik-genişlik oranı ile ilişkilendirilmiştir. Doğru olan ise, Roma kentindeki "forum"un tasarımıyla ilgili olarak açıklandığı gibi, buradaki ölçü mekân içinde gerçekleşecek olan eylemlerle ve kullanıcı sayısıyla ilişkili olmasıdır. Meydan ne insanların dağılmasına neden olacak kadar büyük, ne de mekân içindeki nesnelerin rahatça algılanmasını önleyecek
kadar küçük olmalıdır.
Estetik söz konusu olduğunda, her ne kadar Ortaçağ Kuzey İtalya kentlerinde bulduğu 'resimselliğin' sınırlı bir zaman diliminde yaratılması olanaklı değilse de, çağdaş meydan düzenlemelerinde de biçimsel çeşitlilik yoluyla mekâna resimsellik kazandırılabilir.Bu bağlamda temel ilke "çeşitlilik içinde birlik" olmalı ve binaların üslup ve oranlarını sağlamaya çalışılır. Bir meydanın kullanımını belirleyen temel koşul, kolay erişilebilir olması (yaşama alanlarına yürüme mesafesinde olması ya da kullanışlı toplu ulaşım olanağına sahip olması bulunması anlamında) ve farklı kesimlerden ve yaş gruplarından kullanıcıları çekebilecek işlevsel çeşitliliği içermesidir. Meydanda sürekli kullanım ve canlılığın sağlanabilmesi
için de, meydanı tanımlayan binaların önyüzlerinde, özellikle giriş katlarında, dış mekân ile ilişkiden yarar sağlayabilecek lokanta, kahvehane,
ya da ürünlerini dışarıda sergileyebilen dükkan vb. kamusal işlevlere yer verilerek bir "etkin kenar" ya da "etkin önyüz" oluşturulmasıdır. Fakat ne yazık ki tarih boyunca kentlerin toplumsal yaşamında önemli bir rol oynayan meydanlar, günümüzde çoğu örnekte sadece araç trafiğini kolaylaştırmakta ve kentin toplumsal yaşamının merkezi olamamaktadır. Ayırıcı özellikleri olan meydanlar -ve bu özellikteki caddeler- kentsel kimliğin, anlaşılabilirliğin ve buna bağlı olarak insanların yönlenmesinde son derece önemlidir. Örneğin, Siena'daki Piazza del Campo, Venedik'teki Piazza San Marco, Milano'daki Piazza del Duomo, Roma'daki Piazza San Pietro, Floransa'daki Piazza della Signoria, Moskova'daki Kızıl Meydan, Mısır'daki Rabia Meydanı, Çin'deki Tiananmen ve son olarak İstanbul Taksim Meydanı bulundukları kentlerin simgeleri olmuşlardır.
Avrupa kentlerinde meydanlar, kent yaşamının odağı olan dış mekânlardır. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde değiştirilmeye çalışılan sosyal yaşamın uzantısı olarak tasarlanan meydanlar olup bugün daha çok park ve tören alanı olarak kullanılmaktadır. Günümüzde ise kentlerde artan nüfusun kentsel alan ihtiyacını karşılamak üzere noktasal yükselmeler (gökdelenler) yoğunlaşmış ve yeni kent meydanları daha çok bu yapıların içerisinde yer alan büyük kapalı mekanlar olmaya başlamıştır. (Migros, Atakule, vb.) Doğan Kuban "Eski Türk kentlerinde, genellikle, meydan bulunmadığı" saptamasını yapmakta ve Türk kentlerinde Avrupa'daki gibi belirgin bir meydan anlayışı olmadığını, bu meydanların işlevini yerine getiren camiler ve cami avlularının bulunduğunu ve toplumsal yaşantının merkezi zaten cami olduğu için ayrıca kent meydanın gelişmesini teşvik edecek bir toplumsal isteğin de oluşmadığını belirtmektedir. Türk kentlerinde Avrupa Meydan kültürünün gelişmemiş olması meydana ihtiyaç duyulmamasıdır. Yani bir anlamda arz edilmeyene talep de edilmemiştir.
Meydanlar değerlendirilirken gözetilmesi gereken çok önemli konu, meydanın kullanıcılarında bir yer ve aidiyet duygusu oluşturma durumudur. Bir "yer"e ait olma duygusu insanların çok önemli bir gereksinmesi olup, bu duygunun gerçekleşmesi, o yerin kendine özgü ve oradaki insanları saran coğrafi, tarihsel, toplumsal ve özellikle estetik özelliklerinin oluşturduğu alan karakterine bağlıdır. Örneğin İstanbul'daki Ortaköy Meydanı'nda da, Boğaz'a açılımın, çeşitlilik içeren bir geleneksel dokunun ve simgesel bir tarihî yapının (Ortaköy Cami) oluşturduğu özgün karakter güçlü bir "yer" duygusuna neden olur.
Bir alanın karakterini oluşturan diğer önemli kullanım ve etkinliklerin birleşimidir. Ana kullanımlarda çeşitlilik, yoğunluk, yapısal biçimin erişilebilirliği, bina türünde, yaşında, büyüklüğünde ve genel durumunda çeşitlenme etkinliklerin düzeyini belirler. Bir yerle ilgili karakterin oluşması sadece kentin meydan ve sokaklarında yürüyerek değil, kent mekânlarını oluşturan binaların içine girilmesi ve insanlarıyla iletişim kurulmasıyla gerçekleşir. Bu nedenle, bir kent dokusunun kimliği irdelendiğinde, özel mekânların ve kamusal-özel arakesitinin de incelenmesi gerekir. Yerel halkı ve yaşamını en iyi şekilde yansıtan konut alanlarının kısmen merkez bölgede de yer alması, buradaki kent mekânlarının
kimliğini güçlendirecektir. Bu açıdan Taksim Meydanı'ndaki binalar analiz edildiğinde aslında bir tarihsel süreci de incelemiş oluruz. Taksim Meydanı, Beyoğlu ilçesinde yer alan, şehrin en ünlü noktalarından biridir. Meydan adını, eskiden Galata-Beyoğlu suyunun taksim edildiği Taksim
Maksemi'nden almıştır. Meydan olmadan önce eski evlerin sıralandığı dar bir bölge olan semt, meydan haline getirilip genişletildikten sonra zamanla bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Cumhuriyet öncesi haritalarda Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ile Sıraselviler Caddesi'nin kesiştiği, Taksim Kışlası ile Talimhane Meydanı'nın yanı başındaki yol kavşağı olarak görülmektedir.
Kent mekânları içinde geçmişle bağların kurulması kimlik ve yer duygusunun artırılmasında ve toplumsal belleğin güçlendirilmesinde esastır. Bu nedenle, eski ve tarihî binaların kentsel peyzajın parçası olduğu yerlerde, sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya uyumlu koruma ve canlandırma ile sürdürebilirlik özel bir önem kazanır. Yine bu açıdan yani toplumsal bellek açısından bakıldığında Taksim'de eskiden Taksim Kışlası olan ama bugün Gezi Parkı olarak kullanılan bölgenin bir zamanlar bu meydanın geçmişle yani Osmanlı İmparatorluğu ile arasında en güçlü bağ olduğu görülmektedir. Taksim Meydanı, Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde, özellikle 1928'de Cumhuriyet Anıtı'nın açılışından sonra, Sultanahmet ve Beyazıt meydanlarının kamusal işlevlerini yüklenerek, yeni rejimin bir simgesi olarak görüldü. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı'dan kalan bu önemli bina yıkılarak yerine hiçbir mimari kimliği olmayan Gezi Parkı ve hemen yanında ise AKM (Atatürk Kültür Merkezi) inşaa edilmiştir. Böylece bir zamanlar belli bir kültür dayanışması olarak gündemde olan Taksim Meydanı sadece Cumhuriyetin ilk yıllarını temsil eden bir konuma indirgenmiştir. Bir anlamda bir kimlik deformasyonu yaşamıştır. Devam eden yıllarda ise belli bir kesimin ki bu özellikle sol kesim
diyeceğimiz bir grubun toplanma, protesto gösterileri düzenleme, aşırı marjinal grupların yasa dışı gösterilerini yapmaya çalıştıkları bir toplanma yeri olarak anılmaya başlamıştır. İstanbul'un çok kalabalıklaştığı 1960'lı yıllardan itibaren, Taksim Meydanı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki görünümünden çok farklı olmuştur. Politik çalkantıların buhranlı görüntüsü, kalabalık ve olaylı mitingler, tarihte ilk kez bu meydanda görünür olmuştur. Öyle ki Taksim Meydanı'nda yapılan bu gösteriler bütün dünyanın ilgi odağı olmuş (!) ve Türkiye'nin aleyhine kullanılacak her türlü materyalin hazır bulunduğu bir yer olarak yabancı basının ilgisini çeker olmuştur. Bunların en trajik olanı, miting için toplanan yoğun kalabalığa, birçok yerden ateş açılması sonucunda çıkan panikte çok sayıda kişinin hayatının kaybettiği, 1 Mayıs 1977'dir. 1 Mayıs 1977 tarihinde İşçi Bayramı'nı kutlamak üzere Türkiye'nin çeşitli illerden İstanbul'a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK'in önderliğinde Taksim Meydanı'nda düzenlenen mitinge katıldı. Akşam saatlerine doğru alanın çevresindeki birkaç noktadan açılan ateş sırasında çıkan panikte 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. 34 kişinin yaşamını yitirdiği o
gün tarihe "Kanlı 1 Mayıs" olarak geçti. Meydan bu kanlı olaydan ancak 32 yıl sonra, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın resmi tatil ilan edildiği 2009 yılından itibaren 1 Mayıs kutlamalarına açıldı. Hâlbuki meydan içinde sanat uygulamaları da anlamı, kimliği ve yönelimi güçlendirebilir olmalıdır. Bu elemanlar, bulundukları mekânın imgesini ve okunabilirliğini güçlendirirken, bazen ona kutsal bir anlam da yüklerler. Burada önemli olan, sanat ögeleri ile yer alacağı meydandaki yapısal doku arasında uyumlu bir ilişki ve bütünleşmenin sağlanması ve sanat yapıtlarının yaya hareketi dikkate alınarak konumlandırılmasıdır. Bugünlerde yapılmaya başlanması beklenen Taksim Cami ve Taksim Kışlası özlenen bu etkiyi sağlayacağı umulmaktadır. Bu noktada vurgulamalıyız ki, bir meydanın istenen olumlu etkiyi yaratması sadece kendi içindeki niteliklere bağlı olmayıp, ait olduğu kentsel doku içindeki diğer meydan ve sokaklarla ilişkisi ve bu mekânlar içindeki yaya arterinin sürükleyiciliği ve meydana ulaşma anındaki algılama çok daha güçlü ve çarpıcı bir mekân etkisi yaratır. Taksim Meydan Düzenleme Projesi bu yaya akslarını oluşturacağı beklenmektedir.