Kudüs Ah Kudüs

İlknur Koç Aytaç

Türküde de söylendi gibi: “Efkârlı günlerimize, pek dertli günlerimize… Geldi çattı Ramazan”

Şu iki aylık süreci saniye saniye sayanlarımız da vardır. Nasıl geçtiğini anlamayanlarımız da. Hakikat olan şey bir şekilde geçtiği. İşin aslı; asıl sorulması ve sorgulanması gereken kısım: “Nasıl geçti?” Kendi derdimize dertlenerek mi? Güzel ve özgür günlerimize hasret çekerek mi? Komplo teorileri üreterek mi? Sosyal medyada istatistikler tutarak, rakamlarla yatıp kalkarak mı? Özlemle dolup taşarak mı? Sevdiklerimiz için endişelenerek mi? Dua ipine sarılarak mı? Ev içi sorunlarımı büyüterek mi? Telefon, televizyon, tablet (3T) başında sabahlayarak mı? Kendi adıma derin bir muhasebe ile geçtiğinden söz edebilirim. Kendimizi ve bir şekilde geçirebildiğimiz günleri sorgularken aklım hep bizim kadar konfora sahip olamayanlarda kaldı.

DESTEK OLMA VAKTİ

Toprağı yatak, göğü yorgan eyleyenleri düşündüm. Evlerinin içi sokaklardan daha boş olanları. Ve her türlü zorluğa göğüs gerenleri. İşsizliği… Evladına yemek yerine su kaynatmak zorunda kalan anneyi, işi olmadığı için aynı evde yaşadığı ailesinin yüzüne bakmaktan hicap duyan bir babayı. Yalnızlıktan çalmayan telefonu başında nöbet tutan amcayı… Belki bütün bu süreç hatırlayalım, hissedelim, düşünelim ve elimizden geleni ortaya koyalım diye… Elimizden geldiğince; imkanlarımızla, dualarımızla, kardeşliğimizle, kelimelerimizle, anlattıklarımızla, yazdıklarımızla; şimdi her zamankinden çok birbirimize destek olmak vakti!

BİR AVUÇ KAHRAMAN

Mesela Kudüs’e… Kapalı kapılar ardında elleri duada, gönülleri Aksa için atan bir avuç kahramana. Gidemesek de kandillerine gaz yağı göndermekle emrolunduğumuz o kutlu ve kahraman şehre! Bu sıkıntıların öncesinde bile Kudüs’teki yoksulluk sınır yüzde 80-85 idi. Bu rakam şu an çok daha yukarılarda. Çünkü bütün dükkanlar kapanmış durumda. 1349 yılından beri ilk defa ticaret ve alışveriş neredeyse sıfıra indi. Bunlar elbette bu sürecin genel sonuçları. Maalesef biz de dahil birçok ülkede yaşandı. Ancak onlar koca bir şehrin içinde değil, mahalle mahalle karantinaya alınmış durumda. Giriş çıkış mümkün değil. En zaruri durumlar için bile işgalci İsrail’in izni şart! Ağır hastaların ve acil durumların iznini almak bile saatler ve günler sürebiliyor. En gelişmiş hastanelerde bile sadece onlarca kişiye yetecek ilaç ve yatak mevcut. Yaşadıkları evlerde bir odaya düşen insan sayısı istatistiği ise 7.3… Esirlerin durumu bilinmiyor ve iletişim kopmuş durumda! Koronovirüslü gardiyanlar olduğundan bahsediliyor.

DAHA ZOR ŞARTLARDA

Bilindiği gibi işgal kuvvetlerinin bütün derdi Müslüman halkı Kudüs’ün dışına çıkarmak. Bu sebeple hasarlı olduğuna kanaat getirdiği ya da kendisine karşı suç işlediğini düşündüğü insanların evlerini keyfi olarak yıkıyor. Bugün bu şartlarda beş bin ev var. Restorasyona ihtiyacı olan. Çeşitli vakıf binalara ve ecdat yadigarı camiler de bir ayrı konu tabii. Hayatın ne denli pahalı olduğundan bahsetmeye gerek bile yok. Ancak onlar direniyor. Bizlerle birlikte bizlerden daha zor şartlarda… Kudüs için kurduğum cümleler dünyanın dört bir yanındaki ve ülkemizdeki ihtiyaç sahibi milyonlarca insan için de geçerli tabii… Gelin şükrümüzü artıralım. Elimizdekileri azaltarak çoğaltalım. Kıyamet koptuğunu bilsek bile elimizdeki tohumu ekmemizi emreden Peygamber Efendimize layık bir ümmet olalım. Yakınlarımızın uzak olduğu bir zamanda uzaktaki yakınlarımızı hatırlayalım. Birbirimizin yardımına koşalım. Rahmet bulutlarından nasibimizi alalım. Merhametli olalım ki merhamet bulalım…