Günlerden Cuma’ydı. Salâlar bir ağızdan İstanbul semalarına ağıyor, bin bir çeşitlilik içinde vahdet ahengi, aksakallı dedeleri mutluluğa gark ediyordu. İlçe meydanına bir yandan camiye sığmayan cemaat için hasırlar seriliyor, diğer yandan Cuma sonrası yapılacak miting için hazırlıklar yapılıyordu. Kudüs konulu Cuma vaazı, dış hoparlörler sayesinde bangır bangır meydanda duyuluyor, fakat çok az kişi vaazı dinliyordu. Daha çok miting için mikrofon ses kontrol deneme seslerine odaklanmıştı meydandakiler. Ne ayarlanmaz bir hoparlör idi. Yirmi dakikadır “ses..sesss.. sesssss” denemeleri bir türlü bitmiyordu.
Vaiz, vaazı bir sükûnet içinde devam ettiriyor, cümleler arasında uzun uzun bekliyor, Kudüs davasını sindire sindire anlatıyormuş gibi mistik bir profesyonellik sergiliyordu. Mabedin içinde sütunların dibinde halka halka cemaat, koyu bir sohbete dalmış gibi vaazı tamamlayan bir gürültüyü sürdürüyordu. Meydanda miting için hala ses kontrol çalışması devam ediyordu. Caddedeki korna sesleri, yer yer vaazı bastırırken, vaiz hala öznesi çoğalan, nesnesi belirsiz, yüklemi bir türlü gelmeyen uzun cümlelerde ısrar ediyor, Kudüs’ün coğrafi konumunu anlatmak için yoğun bir çaba sarf ediyordu.
Vaaz esnasında en dikkat çekici ayrıntı, akıllı telefonlarla oynayan gençler yanında akıllı telefondan internet araması yapan yaşlı cami cemaati sayısındaki gözle görülen artıştı. Müezzinler, müezzin mahfilinde Facebook’taki kıraat sayfalarındaki paylaşımları müzakere ederken, camiinin imamı imam odasında dernek başkanıyla namazdan sonra toplanacak yardımın son hazırlıklarını konuşuyordu. Cuma ezanına on dakika kalmıştı. Bu, üslubu inişli çıkışlı olmayan, hece vurgularına gerek duymayan, kendi kendini dinliyormuş imajı veren vaaz devam diyordu. Miting alanında seyyar satıcıların sayısı bu hafta oldukça dikkat çekici boyuttaydı. Hatta biri, vaaz devam ederken “on lira… on lira” demeye başlamıştı bile. Vaiz, İsra suresinin ilk ayetine vaazın başında giriş yapmış, “sübhânellezî esrâ biabdihî” kısımının tercümesini yapmış, vaazın ortalarına doğru da “leylen mine’l-mescidi’l-harâmi” kısmını Arapçasından tecvitsiz okuyarak mana vermiş, ayetin geri kalan kısmını vaazın sonuna bırakmıştı. Maraş, Bursa, İzmir şimdi neyse, Kudüs’ün de daha düne kadar bizim bir vilayetimiz olduğunu dilinden düşürmüyordu. Cuma ezanına beş dakika kala ne camide ne de miting alanındaki hasırlarda oturacak yer kalmamıştı. Görülmemiş bir izdiham vardı.
Trafik kilitlenmişti. Korna sesleri hararetli bir tezahürat gibi kulaklarda hoş seda bırakıyordu. Bu ses kalabalığı içinde ezan başladı. Vaiz, ayetin mealini toparlamaya çalışıyordu. Topu topu bir ayet okuyacaktı işin şurasında. Bitiremedi İsrâ suresinin ilk ayetinin Arapça okunuşunu. Bitiremedi mealini Kudüs’ü ilgilendiren bu ayetin. Vaaz boyunca mesajını anlaşılır kılmak için Arapça olarak hadis de okumadı. Mahalle kahvesindeki sohbet sadeliğinde tane tane anlatıyordu. Akademik ağır bir dil kullanmıyordu vaazında. Yoldan geçen herkes anlayabilirdi anlattıklarını. O kadar basit o kadar hayatın içindendi. Üslûbunda, dışarıdaki seyyar satıcının vaaz esnasında çıkardığı seslerdeki iticilik yoktu. Gönüllere hitap ediyordu Kudüs’ü anlatırken. Kelimeler bağırmıyordu. “Siyonist emeller” ibaresinin geçtiği yerlerde hafifçe yükselen ses, Müslümanların hâl-i pür melâlini anlattığı kısımlarda gayet sükûnetli bir hal alıyordu. Ezan bitti. Vaaz da bitti. Gelecek hafta Kudüs üzerinden umreye gideceğini duyurdu vaiz. Kaç dolara mal olacağına, Kudüs’te hangi mekânların gezileceğine, bu şekilde bir tur ile umre yapmanın faziletine dair tonlaması başarılı cümleler kurdu. Vaazın sonunda, yaşlı cami cemaatinin Kudüs için yapmış olduğu hatimler için dua etmeyi unutmadı.
Vaaz sona erdiğinde ezan biteli tam on dakika olmuştu. Miting alanın lebalep dolmuştu. Hutbede de Kudüs’ten bahsedildi. Cemaat zaten bir gün önceden internetten okuduğu hutbeyi tekrar dinlemeye gerek yok dercesine akıllı telefonlara baktılar hutbe esnasında. Vaazda yarım bırakılan ayetin meali hutbede baştan sona düzgün bir Türkçe ile verildi.
Cuma namazını kıldıran imam, vaaz eden müftünün önünde namaz kıldırmaktan nâşî heyecanlanarak, Fatiha ve zammı sure okurken hemze-i katı olan yerlerde vasıl icra ederek üç yerde bariz hata yaptı. Cuma namazı selamı verilir verilmez müezzinin, imam ve vaizin hatalarına tövbe gibi gelen muhteşem “Allahümme entesselâmü” icrasıyla beraber cemaatin çoğu miting alanına akın etti. Tespih duaları başlamadan, miting alanında müzikli anonslar başladı. Filistin bayrakları taşıyan okul kıyafetleriyle miting alanına gelen İmam Hatip Ortaokulundaki kız öğrenciler tekbir getirdiler. Bizim apartmanda oturan Filistinli aile bayrak bile almadan, miting alanının ilerisindeki meşhur tatlıcıya girdi. Suriyeli stili jöleli saçlarıyla Halepli gençler dönerciye döner siparişi verdiler. Afganlı üç beş kişi, kuruyemiş dükkânından fıstık alıp miting alanından uzaklaştılar. Mahalledeki Arapça Dil Merkezinin meşhur Mısırlı hocası, bayrak yerine dağıtılan lokumdan üç adet alarak Dil Merkezine giden caddenin yolunu tuttu. Iraklı adamlar, Cuma çıkışı Marlboro'larını yakarak trafiğe kapalı yürüyüş yolunda kayboldular. Vaazda Kudüs’ten bahseden vaiz, imam ve müezzin eşliğinde kalabalığın arasından sessiz adımlarla kebapçıya girdi. Miting meydanında çarşaflı bacılar ile beyaz sarıklı cami cemaati, İsrail aleyhinde sloganlar attı. Kudüs için ağlayan çarşaflı ninenin gözyaşlarında buldu talib ümmetin ümidini.
Varsa yoksa “yine annelerde umut” dedi kendisi de ağlayarak. Hamasi slogan atmanın abes olduğunu söyleyerek entelektüel Müslüman geçinen elitlere inat, basit bahanelerle birbirini yiyen âlem-i İslam’ın kurtuluşu için değil, kötülük karşısında tek başına bir ümmet olduğunu haykırdığı için, ahlaken çökmüş bir toplumun fiziken dahi olsa tepki vermemesinin bir başka yıkım olacağını, Kudüs’e gadredenlerin ekmeğine yağ süreceğini haykırdığı için mitingde bulunduğuna şükretti. Tezatlarla dolu bir dünyada, mukaddesatı heva ve hevesine merdiven yapanlara acıdı tâlib. Bugün bitirdiği hatme yarından itibaren bu sefer meali ile beraber tekrar başlayacağı sevinciyle döndü miting alanından.