Kimlik ve Yargılarımız!

Zeynep Gülmez

Kimliğin karşındakidir ve seçtiklerinle karşındaki kendini temsil edersin!

Kimlik çoğu zaman kendinden söz etmektir!

Hepimiz genelde bir kimlikten söz eder ya dakimlik söz konusu olduğunda hepimiz bir ifade, belirleme, iddia ve yargılamayarışına gireriz.

İster kültürel, ister şahsi, ister cinsiyet konuları olsun fark etmez hepimiz kendimizi ifade etme yarışı içerisine girer ve “bir, biz, bize ait” konusu içerisinde kendimizi anlatma zorunluluğu hissederiz.

Çünkü ,“Kimliğimiz bizi karşıdakine ifade eden ilk izlenimdir”.

Oysa Kimlik;“Şahsiyet, Aidiyet, Hüvviyet” gibi birçok göz ardı ettiğimiz parçaların bütünleşmesinde ki şekillenmenin açık olan benlik tarafıdır.

Bizler;

“Kimliğin karşındakidir ve seçtiklerinle karşındaki kendini temsil edersin”sözü ile ilerlerken;buradaki toplumsalbütünleşme yoluna girerek, kendimize ait hususiyet, idrak, algı ile yol alıyoruz.

Yol alırken, kimliğimizin bir alt parçası olarak kalan “edinmişlik”konusuyla toplumsal olarak şekillenmeye, aidiyet ile belirginleşen bir bütünleşme yoluna girmiş olduğumuzu ve bunun kimliğimizin bir parçası olduğunu göz ardı ediyoruz.

Oysa kimliği;kişinin toplum içindeki insana özgü olan özellik ve niteliklerle belirli bir kişilik olmasını sağlayan şartların bütünüdür diye tanımlarız.

İnsanoğlu dediğimizde bu bütünleri eşit bir parça olarak görmemiz gerekmektedir.

Benlik olarakgörülen kimlik“iç ben ve dış ben”olarak ayrımlarla temsil edilir. Bizler genelde iç beni bir esas olarak alır ve buna göre hayatımızı şekillendiririz. Burada bir devamlılık söz konusu olmaktadır.

Dış ben konusu ise;şahsımızı bir toplumsal bütünleşmenin parçası görerek, kendimizi bununla tanımlama yoluna girerek anlatma yoludur.Kimliktartışmalarında kendimizi ifade etme yarışına girmemiz bundan dolayıdır. Çünkü bununla benliğimize kültürel öğeler yükleme, kendimizi bu şekil tamamlama yoluna girerek kimliğimizin ana parçalardan birini oluşturmuş oluruz.

Her iki biz de de,ana öğenin genlerimiz olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Genlerimiz algı sistemlerimizi, algılama derecemizi ve bu zeminde dış etkenlere reaksiyonlarımızı belirleyerek, bir zincirlemeye tabii olarak ilerlemektedir. Genlerimizin de etkisiyle her olaya farklı reaksiyon gösterir farklı yorumlar ve farklı sonuçlar çıkararak kendimizi bu şekil ispata çalışırız.

Asıl görülmeyen nokta ise; bir sosyal varlık olan bizlerin kültürel ortak çatı altında şekillenmiş olan benliğimizin özünde ki refleksi(tepki, yansıma) ve reaksiyonlarımızı (muamele, geri tepki, hareket etme şekli vs)genetik kodlardan aldığımız sinyallerialgılayamıyor olmamız.

Tabii bu sistematik işlem…

Bizleri tek koruyan şey toplumsal bütünlük ve kültürel öğelerle şekillenmeye çalıştığımız kimliklerimizdir ve ona atfettiğimiz onur ve gururumuzdur.(onur ve gurur da bir bakıma kendimizi koruma yöntemidir.)

Onur‘ dan söz ederken bir edinilmiş kaide, kurallar ve geleneksel silsileden öğrendiğimiz; kültürel özelliklerin bir bütün içerisindeharmanlamış ve güzel bir şekildeyansıması gereken temelden söz ettiğimizi fark edemiyorolmamız da ayrı bir mesele.

Buradaonurun bir parçası olan hissiyat yine temel genetik özelliklere götürür ki; gözardıedemeyeceğimizana noktalardan biridir.

Hissiyattaki saklı olan genetik özellikler, gururu doğurur ve his kendini koruma içgüdüsü meydana gelir.  Çünkü beden bilimsel olarak ta desteklendiği gibi kendini korumaya alır.

Karşımızdakine nezaket ölçülerimiz dahi genetiğimizden gelmektedir.

Bugün hepimiz kimliğimizle bir yerlere varsak ta; esas kimlikleri değer oluşumundaki davranışlarımızla ortaya çıkarabiliriz.

Bir bakıma değer demek toplumsal ölçü ile başlayan kural ve kaidelerin himayesinde yoğrulmak demektir. Aidiyet ve genetik kodlarımızın izleriyle yoğrulduğumuz değer kavramı kültürel işlemelere daha çok anlam katmaktadır.

Kültürel kimlik oturduğunda da oluşan yargılarımızı daha kolay yerine oturttuğumuz bir gerçektir.

Sadece yargılarımızla geliştirdiğimiz birhayatı bugün her birimiz gerçek saymaktayız.

Yargı;düşünme, kavrama, karşılaştırma, değerlendirme gibi yollara başvurularak, kişi, durum ya da nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi. Bir bakıma düşünmek ve uygulamak.

Yargılarımız inanç noktasında değişse de; ortak paydayı düşünce ve kavramayı iyi kullandığımızda kimliğimizi de en iyi şekilde yüceltebileceğimiz görülmektedir.

Yüceltilen kimliğimiz ya da olgunlaşan benliğimizi yarınların daha umutlu yaşanması adına kullanmaya başlayabiliriz.

Bir bakıma kimlik bizi “an” da var eden bir kavram oluyor ve kişiliğimizi kendimize yar etmeye başlıyor.

Hayatta sahip olduğumuz birçok kimlik varken;(anne, baba, kardeş… vs.) görünmeyen kimliklerimizi ortaya çıkarmanın gayretinde oluyoruz çoğu zaman. Nedir görünmeyen kimlikler?

“Verdiğimiz değerler, bizden beklenen değerler”diye ikibaşlık ile yanıt aramaya kalksak varoluşsal boyutta olmak isteyip, olamadığımız vasıflarımız ortaya çıkacaktır.

Kimlikten kimliğe değişen ruh durumlarımızı bir orantıda tutmaya başladığımızda hayatımızı da o oranda dengeler ve yaşamın özel yanlarını ortaya çıkabiliriz.

Bir bütün olan kimliklerimize baş aşağı olmayı onaylatmak çizilen yolda öyle ilerlemeyi gerektirecektir.

Baş aşağı olmak hayatın alt üst yanıdır.

Yargılarımızkonusunda kendimiz bir şeylere karar veremiyor; birilerini şahit kılarak ve birilerinin himayesinde kimliğimize karar veriyorsak; biz olabilme noktasında hiçbir hedef gösteremeyiz. Ve burada kimlik oluşumu için yargılarımızı devreye sokamamışız demektir.

  • Toplumda, şartlarda ve ahlakın sıkışma noktasında kişi kimliğini kazanmak için neler yapmalıdır? Gibi sorular sormamız gerekmektedir.

Oluşturduğumuz kimliklerinayakları yere sağlam basabilme noktasında toplumları nasıl yetiştirebiliriz?kaygısında olursak, bugün hepimiz kimliklerimizi bunun telaşında şekillendirebiliriz.

  • Değerlerle dirilen kimliklerimizi yenilemezsek hep diplerde oluruz.
  • Ahlaki ölçüde değişmeyen insan kimlik oluşumundaarafta kalır.
  • Kimliğimizin oluşması için kendimizi yaralamamalıyız.
  • Kimlik oluşumunda yaşanacak pişmanlıkların üzerinde durmamalıyız.
  • Kimlik oluşumunda kendimize kendimizle, özümüzle değer vermeliyiz.

Böylece kimliğini oluşturan bir birey etrafındakini küçültmeden yücelterek olgun bir kimlik olduğunu gösterecektir.

Sonuç olarak; kişilik ile kimlik farklı değerlerdir. Kimliğe göre kişilik, kişiliğe göre kimlik tayini yapılamaz.Oluşturduğumuz kimliklerimize hak ettiği teslimiyeti vererek hak ettiğimiz konumda olmalıyız.

Kimliğin hak sahibine teslimi onun kendine kazandırdıklarının özüdür.