Kendi ihtiyaçlarını gideremeyen çaresiz bir varlık olarak annemizin ihtiyaçlarımızı karşılamasını arzularız. Ve bunun sürmesi için de ‘Annemizin arzusunu’ da arzularız. İlk ilişki biçimimiz de tüm ilişkilerimizin temelini oluşturur. İlişki iki insan arasında değil, bu iki kişinin psikolojik zeminini oluşturan kodları arasında gerçekleşir. Kişinin genetik özellikleri, kültürel aktarımları, çevreden öğrendikleri, çocukluk yaşantıları, hayattaki deneyimleri ve mizacı onun öznel evreninin oluşturur. İşte ilişki bu iki farklı yapının algı, ihtiyaç ve arzularının ortak bir zemin bulma çabasıdır. Elbette bu algı, ihtiyaç ve arzular her zaman örtüşmez ve en hafifinden hayal kırıklığına, daha ileri düzeyde yıkım veren çatışmalara gebedir.
BEN OLMAK İÇİN BİZE GEREKSİNİM DUYARIZ
Ruhsal, fiziksel ve zihinsel gelişimimiz için bir ötekine, ötekiyle olan ilişkiye ihtiyacımız vardır. Fırlatıldığımız bu tekinsiz dünyada birbirimizle bağ kurmaya, yalnızlığımızı paylaşmaya, birbirimize destek olmaya, onaylan - maya, temas ve iletişim kurmaya, değer ve sevgi görmeye, daha iyisini yapabilmek için eleştirilmeye kısaca güvenli bağlanmaya ihtiyaç duyarız.
ÇATIŞMA NEDEN EŞİKTE BEKLER
Hayatta ve ilişkilerde çatışma kaçınılmazdır. Çatışma daha yeni, daha işlevsel bir gelişim için gereklidir ve pozitiftir. Sorunlar karşısında çatışmak, iki farklı bakış açısının çözüme yakın yeni bir fikir geliştirmesidir. Burada olumlu olmayan nokta, çatışmadan daha doğrusu çözüm bulamamaktan korkmak ve bu sebeple tarafların sorunları yok sayması ya da çatışma sırasında sadece kendi doğrusunu dayatmasıdır. Mesele krizleri doğru yönetmek ve kazanım elde etmektir. Gelişmek ve dönüşmek her zaman sakince değil, yeniye yer açmak için eskiyi sarsmakla olur.
DAHA FAZLA BİLGELİK İSTEMELİYİZ
Sorunlar genelde, eşimizin her şeyimiz olmasını istemekten kaynaklanır. Tüm bugüne kadar karşılanmamış ihtiyaçlarımızı gidermesini beklemekten, bu mümkün olamayacağı için de hayal kırıklığı yaşamaktan temellenir. Kendimiz ve eşimizin algı, ihtiyaç, arzu ve önceliklerini tam bilmemek, mizaç özelliklerimizi ve kırmızı çizgilerimizi fark edememek sorunları doğurur. Hiçbir ilişki mutlak uyuma sahip değildir. Mükemmel bir uyuma da ihtiyacı yoktur birlikteliklerin. Bu bir fantezidir. Bu hayali gerçekleştirmeye çalışmak her iki tarafı da eğer, büker, yorar. Sorunlar; bir ya da iki tarafta psikopatoloji yani duygu, düşünce, davranış bozukluğu yoksa ki biz buna kişilik bozukluğu diyoruz:
- Kendi benlik sınır ve sorumluluklarını belirleyememek
- Her iki partnerin kendi ve muhatabının mizacından kaynaklanan avantajlar, kısıtlılıklar, potansiyel riskler, temel arayış ve korkularının bilincinde olmamak
- Özellikle duygusal ihtiyaçların karşılanmaması, ihtiyaç diye talep edilen şeylerin gerçekten ihtiyaç olup olmadığının ayırdına varılmaması ve ihtiyaçların rica yerine talep şeklinde ifade edilmesi
- Beklentilerin gerçekçi ve insaflı olmayışı
- Çok konuşarak derdin iletildiğini zannedip, bunun bir iletişim olmadığını fark etmeden çözüm beklemek
-Sevgi dillerinin çeşitli olması ve bunun farkında olup gereğince hareket edememek
- Yakınlık ve özerklik ihtiyaçlarına alan açmamak
- Olay ve davranışları kişiselleştirmek
- Haklı olma çabası içinde taraf olmak
- İhtiyaçlara duyarlı hale gelmemek
- Aile içinde ya da sosyal ortamlarda eşi mahcup etmek
- Çocuklarla ilişkisinde taraf olmak
- Sorunları savunmacı ya da suçlayıcı bir dille gündeme getirmek
- Eşin değer verdiği kişi ve olguları küçümsemek, seçim yapmak zorunda bırakmak
- Empati, saygı, tutku, duyarlılık, diğerkamlık, sabır, özen gibi ilişkinin can suyu olan hassasiyetlerin kredisini tüketmek
- Geniş ailede ve sosyal yaşamda ilişkiyi öncelikli ve özel bir yere koymamak
- Birlikte olmanın gaflet veren güvencesinde ilişkiyi kaderine terk etmek
- Sorunları biriktirip ya da yok sayarak büyük sorunların önünü açmak ve tedavülden kalkmış sorunları sık sık gündeme getirmek
- Tartışırken niyet okumak, suçlamak, yargılamak, aşağılamak, yıkıcı şekilde eleştirmek, sürekli savunmak, duvar örmek
- Fiziksel, duygusal ya da cinsel ilişki yoksunluğuyla cezalandırmak…
İLİŞKİLER ÖZEN VE HASSASİYET BEKLER
Önce ilişkiden kendi beklentilerimizin farkında olmalıyız. ‘Ne bekliyorum, neye ihtiyaç duyuyorum?’ Sonra muhatabın bunu algılaması, geri dönüş yapabilmesi için kendimizi en doğru şekilde ifade edebilmeliyiz. Beklentilerimizi karşılayabilecek kapasite, donanım ve yeteneğe sahip olup olmadığını tespit etmeliyiz. Gerçekçi beklentilerimize verdiği cevaplar için memnuniyetimizi göstermeliyiz. Elinden gelen tüm güzelliklere ve desteğe teşekkür etmeliyiz. Hep bardağın dolu tarafını görmeli ve bu alanı besleyip büyütmeliyiz. Yaşamımızdaki en güzel alanı ona açmalıyız. Kendini bu ilişkide güvende, ait, huzurlu ve özgür hissettirmeliyiz. Bize anlamsız gelse bile onun önemsediklerine ve dert ettiklerine duyarlı olmalıyız. İlişkinin sorumluluğunu paylaşmalı, birbirimize karşı değil, ilişki için bir safta durmalıyız. Sevgide, saygıda, hoşgörüde, affetmekte, öncelikte, zaman ayırmakta, ikramda, sürprizde, ağlamakta ve gülmekte en çok ona cömert davranmalıyız. Her ilişkimizde ve her zaman iyi bir dinleyici olmalıyız. Susmalı, cevap yetiştirmeye, haklı çıkmaya, bir an önce sorun çözmeye çalışmadan durup dinlemeliyiz. Önyargısız, bir şeyi ilk kez duyar gibi, ‘Her zaman aynı şeyi söylüyor’, ‘Ne diyeceğini biliyorum’ gafletine düşmeden dinlemeliyiz. Tepki vermeden, yargılamadan, sükûnet ile dinlemeliyiz. İfade ettiklerinin ya da edemediklerinin arkasında hangi duygular var onu görmeye ve onun görebilmesine yardımcı olmalıyız. Uygun yer ve zamanda, uygun bir dille ve muhakkak ben diliyle duygularımızı ifade etmeliyiz. Özetle iyi hissettirmeliyiz… Dünya alt üst olsa bile, insan iyi hissettiği yeri arar.
ŞU GÜNLERDE BİZE NE GEREK?
Yaşadığımız tehdidi bir savaş ya da doğal afetten farklı algılamayan bünyemiz hassas ve kaygılı şu günlerde. Ve ilişkilerimizi karantinaya almış durumda. Hiç bu kadar yakından yakınlarımıza maruz kalmamıştık. Yaşadığımız sorunların etrafından dolanarak, geçiştirerek, birtakım kaçış yollarına başvurarak ilişkilerimizi yürütüyorduk. Şimdi ise yirmi dört saat yakınlarımızın zoruyla kolayıyla baş başayız. Zorlanıyoruz. Tahammülümüz ve sabrımız zorlanıyor. Tüm kişisel sınırlarımız kalkmış durumda. Hassasiyetlerimiz daha duyarlı bir hal alıyor…
BU SÜRECE NASIL YAKLAŞMALI?
Öncelikle koşturmacasız şu günlerin, ailemizin fertleriyle daha sakin, derin ve güçlü ilişkiler kurabilmenin fırsatını bilmeliyiz. Olağanüstü bir süreçten geçtiğimizin farkındalığıyla kendimiz dahil herkese daha sabırlı, anlayışlı ve şefkatli davranmalıyız. Beklentilerimizi en aza indirmeliyiz, hatta sıfır beklentiyle iletişim içinde olmalıyız. Hasır altı ettiğimiz sorunları tetikleyen şu anlarda tüm sorun ve hesaplarımızı askıya almalıyız. Sıkışmış ruh halimiz ve tepkilerimiz üzerinden güçlü ve zayıf yanlarımızı görebilmeli, kendimize olan yolculuğu derinleştirebilmeliyiz. İlişkilerimizde elde olmadan da olsa bıraktığımız boşlukları doldurabilir, birbirimizin yüreklerine dokunabiliriz. Birlik ve beraberliğin değerini ve önemini hissedip, hissettirebiliriz. Sevdiklerimizin arka bahçelerini seyredip tutumlarındaki sebepleri anlamaya çalışıp, birbirimizi anladıkça da bağlarımızı kuvvetlendirebiliriz. Farkında olmadığımız yeteneklerimizi ortaya çıkarabilir, ihmal ettiğimiz, ertelediğimiz önceliklerimizi ele alabiliriz. Sevdiklerimizi arayıp, ulaşabildiğimiz kadar destekte bulunabiliriz. Çocuklarımıza, hayata ve zorluklara karşı nasıl durulur, gösterebiliriz. Yaşamın pamuk ipliğine bağlı olduğunun idrakiyle öncelik, değer, anlam listemizi yeniden düzenleyebiliriz. Başta kendimize ve diğerlerine, yaşama ve ölüme tahammülü arttırabiliriz.
HER SAVAŞIN FATİHİ
İnsan olabiliriz insani hasletlerimizi parlatarak. Kaygı, korku, kıskançlık, bencillik, öfke gibi negatif duyguları yolcu edip yerlerine umudu, kanaati, sabrı, koşulsuz sevgiyi, diğerini de en az kendimiz kadar düşünmeyi, affetmeyi, şükretmeyi, paylaşmayı, razı olmayı ve gayret etmeyi koyabiliriz. Her şey geçer hisler kalır. İyi anılar ve hisler bırakmak için güzel paylaşımlar oluşturabiliriz. Zor günlerde verilen destek unutulmaz. Birbirimize yorulduğunda, umutsuzluğa kapıldığında, kaygılandığında ve zorlandığında destek verebiliriz. Biliyoruz, her savaşın bir fatihi, her masalın bir kahramanı olur. Şimdi nesnesi görünür olmayan bu savaşta, sabrı sınayan bu tekâmül masalında kahraman olmaya değmez mi? İleride bu günler nasıl hatırlansın istersen öyle anı biriktirelim. Neyi kazanmak istiyorsak ona emek verelim. Bu günler geçecek. Nasıl geçtiği ve ne getireceği bizim irademizde. Öyleyse ha gayret. Geçmiş olsun ey dünya…