İyi alıştım, film, kitap üzerinden köşe yazılarımı yazıp dolaylı mesajlar vermeye! Yorumlardan anladığıma göre bu anlatım tarzı direkt söylenenden daha etkili -her ne kadar özel hayatta pek işe yaramasa da - köşe yazılarımda bir özgürlük alanı ilan etmeme sebep oldu!
Gerçi geçtiğimiz hafta bir okuyucumuz; “Bırak şimdi film, hikaye anlatmayı kulis yaz, siyaset yaz” diye beni uyarmış! Aziz YeniKapıHaber okuyucuları, kulis yazmaya başlarım ama ülkem buna hazır mı bakalım? Köşemle birlikte Ay’a ilk giden ben olmayayım sonra?
Siz yine de önümüzdeki günlerde süprizlere açık olun ama bu hafta asistanım Ece Koç’un önerisi ile izlediğim “Trash” filmine yorumumu okuduktan sonra tavsiyemi dikkate alıp izlemek isteyebilirsiniz.
Billy Elliot, Saatler ve Okuyucu filmlerinin yapımcı ve yönetmeni 3 Oscarlı İngiliz sinemacı Stephen Daldry’in Andy Mulligan’ın aynı adlı romanından uyarladığı filmi;
“Trash -Umut Kırıntıları- Çöplük” ü hiç sıkılmadan izliyorsunuz. Fakat filmin zaman akışına değil konusunun can sıkıcılığına izleyici kalınır mı o da size bağlı!
Bafta’da 2015 yılı "dili ingilizce olmayan en iyi film" ödülü adayı, yüzlerce Brezilyalı çocuk içerisinden seçilmiş, oyunculuk deneyimi olmayan üç çocuğun başrollerinde olduğu filmde İngiliz yönetmen Daldry şaşırtan bir cesaret sergilemiş.
Hayatlarını çöp toplayarak kazanan Raphael, Gardo ve Rato adlı üç kafadarın çöplerin arasından bir cüzdan bulması ile başlayan film; belediye başkanı olmak isteyen siyasetçi Santos’un, gizli kapaklı gerçekleştirdiği parasal işleri, polise verdiği rüşvetleri, halkın içler acısı halini ve Brezilya’nın zorlu dönemini gözler önüne seriyor.
Sınıflar arasındaki farkı, zenginin daha da zenginleşmesi, fakirlerin yemek için çöpleri karıştırması, yolsuzluğun hiç olmadığı kadar çoğalması, rüşvetin yaygınlaşması, adalet anlayışının yerle bir olmasını nerdeyse ilk defa görüp şahit olurcasına izliyorsunuz!
Hatta filmde polislerin çocuklara orantısız güç kullanmaktan, onları dövmekten, öldürmekten bile rahatsızlık duymamasına daha da bir şaşırıyorsunuz!
Narcos’un Pablo Escobar’ı Wagner Moura’nın da kısa rolleriyle, küçük çocukların içten ve kaliteli oyunculukları eşliğinde, baskıların, adaletsizliğin ve şiddetin her geçen gün biraz daha arttığı Brezilya gibi toplumlarda bu tarz filmler, içimizde umut filizlerini yeşertiyor!
3 küçük çocuğun inancı, cesareti ile ülkenin kaderini değiştirdiği, herkesin üzerinde çokça konuşup, günün birinde ihtiyaç duyacağı ‘adalet kavramını’ bu çocuklar üzerinden vurgulayan film, ‘Adalet’ özleminin insanların en eski özlemlerinden biri olduğu gerçeğini hatırlatıyor.
İşte Aziz YeniKapıHaber okuyucuları;
Adalet ilkesinin toplumda zayıflatılması toplumsal ve bireysel vicdanın etkisizleştirilmesi hayatımızda izlediğimiz filmler gibi geçici bir etki bırakmıyor!
Adalet-zülüm, haklı-haksız ve iyi-kötü gibi değerlerle ilgili “her duruma göre davranan zayıf insan” yerine kendine hâkim olabilen, güçlü, “erdemli insan” profilini gerçek hayata taşıyarak çöplüğe dönen kalbimizi, zihnimizi, vicdanımızı geri dönüşüm kutusundan kurtarıp çevreye-ekosisteme kazandırabiliriz!
İyi Seyirler!
Baki selam ve sevgi ile...