Dr. Mehmet Sılay
Arabistan’ın Necit bölgesinde doğdu 540 yılında da Ankara’da öldü. Babası Hadramut hükümdarı Hucr bin Haris. İmrul Kays lakabının farklı anlamları var. İmrul Kays: Kays oğullarına mensup, Kaysın kulu ve Şiddet adamı demektir. Kural ve sınır tanımaz bir delikanlılık dönemi var.Arabistan’ın Necit bölgesinde doğdu 540 yılında da Ankara’da öldü. Babası Hadramut hükümdarı Hucr bin Haris. İmrul Kays lakabının farklı anlamları var. İmrul Kays: Kays oğullarına mensup, Kaysın kulu ve Şiddet adamı demektir. Kural ve sınır tanımaz bir delikanlılık dönemi var.Çok rahat ve her türlü saray imkânlarını kullanarak büyüdü. Ok atmayı, silah kullanmayı, süvariliği ve savaş sporlarını babasından öğrendi. Edebiyat derslerini de dayısından alarak şiirde yüksek bir yer edindi.Kadın ve içkiyle dolu zevkperest bir hayat sürdü. Başıboş, basit keyf düşkünü ilkesiz ve hiçbir sosyal kural tanımayan bedevi hayatını tercih etti.
Bu yüzden saraydan uzaklaştırıldı. Hükümdarın bir cariyesi üzerine söylediği şiir dolayısıyla babası çok öfkelendi ve bir azaldı kölesine onu öldürüp gözlerini çıkararak kendisine getirmesini söyledi. Köle İmrulkays’a kıyamadı ve bir ceylanı boğazladı ve gözlerini çıkarıp hükümdar babasına getirdi.
İmrül Kays’ın babası buna inandı ve acıyla ağlamaya başladı. O zaman köle yine dayanamayıp gerçeği söyleyince hükümdar rahatladı.İmrulkays saraydan uzaklaştırılınca başına topladığı bedevilerle birlikte kabileler ve ticaret kervanları üzerine baskınlar yaparak soygunlar, talan ve cinayetlerle süren tehlikeli bir döneme girdi.Bir gün içki ve işret âlemindeyken kötü bir haber aldı.
Haberciler ona Hadramevt-Hadramut hükümdarı olan babasının isyan eden Esedoğulları kabilesi tarafından öldürüldüğünü söylediler.-Kays-Kayas babanı suikastla öldürdüler!İmrul Kays sükûnetle ve yılan kadar soğuk iki mısraıyla cevap verdi:-El Yovmu Hamrun,Va gaden Emrun!Yani “Bugün içki ve zevk günüdür, yarın gerekenler yapılır!”Saatler sonra kendine geldiğinde “Babasına karşılık en az yüz Beni Esed kabile mensubunu öldürüp intikamını almadan içki-kadın ve zevk âlemine başlamayacağına” yemin etti.Her kabilenin bir putu vardı.
İmrul Kays da babasının intikamını almak için Necid’in meşhur Zulhalasa putunun önünde saygıyla bir ok falı çekti. Fal istediği gibi çıkmayınca da sinirlendi ve puta söverek elindeki okları putun kafasına öfkeyle fırlattı. Kendilerince Tanrı sembolü olan putlara-heykellere karşı herhangi bir bağlılığı ve saygısı yoktu. Başına buyruk, kural tanımayan bir bedeviydi. Fakat Muallakatus-Seb’a şairi oluşu bütün kusurlarını örtüyor ve Ona ayrıcalık kazandırıyordu.
Başına topladığı bedevilerle yaptığı baskınla kabileyi adeta dağıttı ve çok sayıda insan öldürdü. Esedoğulları barış için İmrul Kaysa bir barış heyeti gönderdiler. Kaysın intikam ateşi dinmiyordu. O zaman intikam işareti olan siyah bir sarıkla karşıladı.İmrul Kays Esedoğullarını son ferdine kadar öldürmek istiyor ve hiçbir özür, diyet ve barış teklifini kabul etmiyordu. Kabileler arası büyük bir savaş tehlikesi ortaya çıkmıştı.Bunun üzerine tüm komşu kabileler İmrul Kaysa karşıt tavır aldılar.
Ayrıca Esedoğulları çağların güçlü devleti İrandan yardım istediler. Kisra Enuşirvan yardımcı kuvvetler göndererek Esedoğullarını koruması altına aldı.Bunun üzerine zayıf düşen İmrul Kays önce Busra başkentli Gassaniler’den sonra da Bizans kralı Jüstinyanus’tan yardım almak üzere İstanbul’a gitti. Bizans sarayında bir prens olarak sıcak karşılanan Kaysın şerefine ziyafetler verildi. İzzet ve ikram gördü.
Görüşmeler sonunda Jiüstinyanus İmrul Kaysa destek verme eğilimindeydi. Fakat içkili günlerinde İmrul Kaysın saray kadınlarına sataşması, (Kralın kızı ve Kraliçeye karşı) uygunsuz söz ve hareketlerde bulunması üzerine yardımdan vazgeçti ve bir entrikayla onu zehirleyerek öldürmeye karar verdi. İmparator, İmrul Kays ve arkadaşlarını uğurlarken yalnız seçkin soylular için yapılan özel bir tören düzenledi. Kaysın sırtına önce zehir-siyanür(?) emdirilmiş işlemeli bir iç gömlek giydirildi. Üzerine ipek-sırma mintanlar ve en üste de leopar derisinden pelerin giydirilerek yolcu edildiler. Yolculuk boyunca İmrul Kaysın vücudu terledikçe gömlekteki zehiri emmeye-absorbe etmeye ve Kaysın vücudunda geniş yaralar açılamaya başladı.
Sağlık durumu gittikçe ağırlaşan İmrul Kays, 540 yılında, yani daha Resulullah dünyaya teşrif etmeden otuz yıl önce öldü. Ankara kalesinin karşısındaki Hıdırlık tepesi bu tarihlerde Romalılar’ın mezarlığıydı. Arkadaşları da İmrul Kays’ı Hıdırlık tepesinin zirvesinde yaptıkları bir anıt mezara gömüp yollarına devam ediyorlar.
İslam öncesi yaşamış ve Arap dilini, söze güç vererek ustalıkla kullanmıştır. Yazdığı Gazel, Kaside ve platonik şiirlerinde emsalsiz bir üslup vardır. Yazdıkları daima Kabe kapısına asılan şiirlerden biri olurdu.
Kendisinden asırlarca sonra gelen şairleri bile etkiledi. Geriye bıraktığı “Muallaka” adlı eseri 1944 yılında “Yedi Askı” olarak günümüz Türkçesine çevrildi. Hayattayken edebiyat çevrelerince hayranlıkla karşılandığı gibi ölümünden sonra da sevilerek okundu. Hz. Ali efendimiz tarafından şiirleri ve güçlü anlatımı övüldü.Peygamber efendimiz tarafından da Arap şairlerinin öncüsü olarak nitelendirildi. Kadın ve içkiyle dolu zevkperest bir hayat yaşadı fakat bohem ve şairane kimliği ve etkileyici şiirleriyle günümüze kadar ulaşmayı başardı. “Muallaka” adlı eseri değişik dillere çevrildi. Kasidelerinde terennüm ettiği belağat ve estetikle asırlar önce filolojik açıdan gelişimini tamamlamış olan Arap şiirini kendi belirlediği kurallara bağladı.
Edebi kişiliği ve yetenekleriyle cahiliye döneminde Irakta tertiplenen “Mihrican El Merbid Leyeliş-Şi’r”-Mihrican şiir geceleri’nde Basralı alim ve şairlerin övgüsünü kazandı. Hatta Basralı alimler eserlerinde Kays’ın şiirlerinden örnekler vererek Onu methettiler. Derin duygusallığından söz ediyorlar. Gençliğinde ayrıldığı sevgilisinin yürüdüğü yollardan geçerken durup gözyaşı döktüğünü ve irticalen söylediği kasidelerle etrafında toplanan yol arkadaşlarını kendisiyle birlikte ağlattığını yine bize Basralı şairler naklediyor.
Birinci Türkiye Cumhuriyeti meclisinde milletvekili olan İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif misafir olarak kaldığı Taceddin Dergahından Ulustaki Meclis binasına giderken günde bir kere Hıdırlık tepesindeki İmrul Kaysı gördüğünü söyler. Hatta 1930’lara kadar İmrul Kays’ın zirvedeki anıt mezarı fotoğraflara yansımaktadır. Ankaralıların “Timurlenk Tahtı” ve “Hıdır Türbesi” dediği anıt zamanla yıkılmış ve taşları çoğalan gecekondulara hazır yapı malzemesi olarak kullanıldı. Bugün anıt mezar yıkılmış olup, yerinde “Nirengi Direği” bulunmaktadır. Ankara semalarında İmrul Kaysd’an geriye buruk bir seda kaldı: “El Yovmu Hamrun Va Gaden Emrun!”