Sabah Haberlerini dinlemek için televizyonu açıyoruz. Sol kenarda yukardan aşağıya iri puntolarla bir uyarı yazısı beliriyor; Son Dakika! İdlib’e gaz bombası atıldı!
Vay diyoruz, eyvah diyoruz; Bu katil Esed’e bağlı Şebbihaların zehirli Gaz kullanarak işledikleri dördüncü toplu kıyım.
Haberler geçmeye başlıyor.
4 Nisan sabahı, saat 6.10. Esed'e bağlı güçler, Rus yapımı savaş uçaklarıyla silahsız sivil halkı bombalıyor. İdlib'e bağlı Han Şeyhun ilçesinde ve 25 kilometrelik meskun alan içinde dört noktaya dört füze atılıyor. Patlamalarla uyanan halk sokağa çıktığında bu alan içinde yayılan bir taze elma kokusunu teneffüs ediyor. Bu kokuyu ciğerlerine çeken, çoğu çocuk olmak üzere herkes zehirleniyor. Çoğu bir saat içinde çırpınarak acı çekerek hayatını kaybediyor.
25 kilometre karelik alanda dört ayrı noktaya dört füze atılıyor. Aynı anda Avrupa televizyonları duyuruyor: Suriye'de rejim güçleri kendi halkını bombaladı! diyerek kenara çekilip, bir gerçeğin ancak yarısını veriyorlar. Avrupalılar yeni geliştirdikleri bir kimyasal silahı test ediyorlar. Benzemekle birlikte bu atılan sarin ve klor bombası değil, sinirleri de felç eden organik fosfor bombasıydı. Bu zehirli kimyasal gaz test alanına Uçaktan roketlerle atılmıştı.
HAN ŞEYHUN
Amerika, Rusya, Almanya ve İsrail altı yıldan beri sürdürdükleri Suriye iç savaşında savunmasız halka karşı defalarca klasik konvansiyonel ve Kimyasal silah kullandılar. Masum kanı dökerek kendi buluşları olan ölüm aletlerini geliştirdiler.
Dünya Harp Hukukunda zehirli gaz kullanmak yasaktır. Ancak yerli ve Halep'in doğusundan sürülen muhacirlerle birlikte nüfusu altmış bini aşan bir güzel ilçe Han Şeyhun Kuzey Iraktaki Halepçe gibi seçildi. Sabah namazından eve dönenler henüz yastığa başlarını koymuşlardı ki, tepelerine atılan bomba sesleriyle çoluk-çocuk yataklarından fırladılar.
İlçenin yakın semtlerinden ve il merkezi İdlip'ten yetişenler kendi hayatlarını da riske atarak kurtarma çalışmalarına giriştiler. Yerde çırpınan çocukların hızla elbiselerini çıkarıp üzerlerine su dökerek zehirli gazın cilt ile temasını kesmeye çalıştılar. Zor durumda olanlara oksijen vermek için hızla hastanelere taşıdılar. Acil servisler hasta ve refakatçileriyle dolmuştu. Hastalar koğuşlara taşınırken bu sefer de hastaneler ve sağlık ocakları Humustan kalkan rejim uçaklarından atılan konvansiyonel silahlarla bombalandı.
Han Şeyhun bir saat içinde kıyameti yaşıyordu. 150 kişi şehit olmuştu. Bu bir toplu katliamdı. İnsanlardan başka kümes hayvanları, kediler, köpekler ve güvercin toplulukları da telef olmuştu.
Han Şeyhun, bizim Reyhanlı ilçemize kuş uçumu sadece 35 kilometre idi. İlk “İmdat!” haberi geldiğinde Hatay’dan kalkan onlarca Kızılay ve AFAD ambulansları hızla felaket bölgesine girdiler. İlk çırpıda 70 ağır-hafif hasta ve yaralıları sınırı aşıp bizim hastanelere taşımaya başladılar. Dört hasta sınıra varmadan vefat etti.
Sınırımızın sıfır noktasında kurulan merkezde dezenfekte edilenler önce zehirli gazdan arındırıldı. Sahra hastanemizde elbiseleri soyulup değiştirilen ve yıkanan çocuk ve erişkin yaralı siviller sınırda bekleyen Afad’a bağlı “Kimyasal-Biyolojik Radyasyon ve Nükleer Keşif” araçlarına alındılar. Burası kırmızı bölgedir.
Kırmızı bölgede Gaz Ölçümü yapılıyor ve hastalar ikinci defa yıkanıyorlar. Sonra da Cilvegözü'ne yakın yol üzerindeki tam teşekküllü Devlet Hastanesinde hazırlanan yataklara alınıyorlar ve acil tedavileri uzman hekimler tarafından yapılıyor.
Kırmızı bölgeye geç getirilen dört çocuk sıfır noktasına varmadan vefat ettiler.
Reyhanlı Devlet Hastanesinde bütün müdahalelere rağmen üç İdlibli çocuğu da kaybettik. Diğer hastaların tamamı da yoğun bakım ve zamanında müdahale sonucu kurtulup normal sağlıklarına kavuştular. Kurtulan 63 hasta dördüncü gün yine bizim AFAD araçlarıyla Han Şeyhun'daki evlerine bırakıldılar.
BOMBARDIMAN TİYATROSU
İdlib'de yaşanan bu toplu katliamdan üç gün sonra, yeni seçilen Amerikan başkanı Trump, kendisine itibar kazandıran ilk beyanatını veriyor;
“Masum çocukları öldüren o hayvana (Beşşar Esed’e) haddi bildirilmeli!”
Bu açıklamadan ve sert tehditten sonra Amerikanın Akdeniz'deki sürekli İsrail'i korumak için konuşlanan- Altıncı filo uçak gemisinden koordinatları bilinen Humustaki Şeyran hava alanı 59 defa tekrarlanan Tomahawk ile bombalandı.
Ancak bu bombardıman göstermelikti, sembolikti, göz boyama bir tiyatro sahnesiydi.
Kendi sözcülerinin itiraflarıyla bombardımandan önce askerleri zarar görmesin diye katliamın büyük ortağı Rusya haberdar edilmişti. Elbette Rusya da askeri müttefiki olan Suriye rejimini ve Şebbihaları haberdar etmişti.
Tv ve yazılı basında boş alanda bir çukur ve tahrip fotoğrafları yayınlandı. Suriye kuvvetlerinden ölen yoktu ve zarar sıfırdı. Hatta aynı gün alandan kalkan rejim uçakları muhalifleri bombalayıp dönmüştü.
Yani bu Amerika'nın göstermelik çıkışı sözde bir uyarı niteliğindeydi yani sembolikti.
Sadece bir kereye mahsustu. Amerika'nın açıklamasına göre alanda bekleyen bir-iki uçak zarar görmüştü. 4-5 kişi de ölmüştü. Bu uydurma haber kamu vicdanını teskin etmek içindi. Aslında olay, Emperyalist zalimlerin Amerika-Rusya-İsrail ve Avrupa Devletlerinin birlikte hazırladıkları tiyatro formatındaki bir katliamdı. Bombalanan İslam Coğrafyasıydı ve ölenle Müslümanlardı.
Birleşmiş Milletler bir açıklamayla Zehirli Gaz bombardımanıyla kendi halkını katleden Suriye Rejimini kınadı. İran ve Rusya da boş havaalanını Tomahawkla bambalayan ABD’yi kınadı.
Mazlum ve sahipsiz Suriye halkına doğrudan yardımcı olan Türkiye savunmasız halkı katleden Suriye Rejimine karşı nihai tavrını yineledi.
Sivil halkın korunması için ülke kuzeyinde Güvenli Bölge istedi. Can güvenliği olmayan halkın yeni bir göç dalgasıyla Türkiye'ye doğru yola çıkabileceği tehlikesi tedbir alınmazsa her an yaşanabilirdi.
KİMYASAL-BİYOLOJİK SAVAŞIN TARİHİ
Dünyada ilk defa Avrupalıların başlattığı Birinci Cihan savaşında Irkçı-Rasist Almanlar, Fransızlara karşı Klorin Gazını esinti yönünde rüzgara bırakarak başlattılar. Bir yıl sonra da Fransızlar geliştirdikleri Fosgen gazını aynı yöntemle Alman ordusuna karşı, mevzilere-siperlere fırlatarak kullandılar. Zehirli gazı silah olarak kullanarak insan öldürme ayıbı-vahşeti de Avrupalılara aittir. 1917 yılında Alman kimyagerleri Kusturucu bir gaz buldular. Bu kimyasal silah DİFENİL KLORO-ARSİN’dir. Baş harfleriyle yani DA formülüyle ifade edilir. Aynı yıl Almanlar bu sefer de HARDAL gazını silah olarak kullandılar. Alman ve Fransız ordusundan çok sayıda asker hayatını kaybetti.
Hafif Gazlar, göz yaşartıcı ve kusturucu olarak kullanıldı.
Öldürücü ve yakıcılar için hardal gazı, iperit, klor, sarin, fosfor ve DA-Difenilkloro-Arsin gazlarını birinci dünya savaşının kimyasal silahları olarak görüyoruz.
Alternatif olarak semptomatik koruyucu ilaçlar ve gaz maskeleri bir endüstri dalı olarak ordu donatımda yerlerini aldılar. İkinci Cihan savaşında Hidrojen ve Atom Bombaları yine Avrupalılar yani “Tek dişi kalmış Canavar”lar tarafından kullanılmıştır.
Lehulhamd bizim katılmadığımız 1940-1944 yıllarını kana boyayan ikinci cihan savaşında toplam 38 milyon insan ölmüştür. Avrupalılar önce kendi evlatlarını katlederek kanlı savaşları başlattı ve sürdürdüler. Şimdi birlik oldular, zehirli gaz ve klasik konvansiyonel silahlarla sömürmek ve yağmalamak için geldikleri İslam coğrafyasında özellikle Suriye ve Irakta çocuk-yaşlı demeden Müslümanları katlediyorlar. Onları korumak ve yanlarında olmak bizim insani ve İslami görevimiz.
İngilizler 1915 Çanakkale savaşında Zehirli Gaz kullanmayı denedi, başarılı olmadı. İki yıl sonra yine İngilizler Kanal Muharebesinde ve Gazzede Osmanlı askerine karşı etkili şekilde kullandılar. Filistin'de ziyaret ettiğimiz Bir Seb’ada-Yedi Kuyulardaki Osmanlı kabristanında yatan şehitlerin sayısı Çanakkaledekilerden daha fazla.
Aynı gaddarlıkla altı gün savaşlarında Ortadoğu'nun terörist devleti İsrail, siper delen ve fosfor bombası kullandı.
Bugün Amerika, Avrupalılar ve İsrail tarafından dünyada çıkarılan 40 suni savaşın 18’i İslam ülkelerinde devam etmektedir.
Yedi yıldan beri Suriye'de yaşamaya devam edenler bombalar altında şehit oluyor. Temel İnsan haklarının kolayca yaşandığı yalanına inanarak yola çıkan 20 bin insan Akdeniz'de boğuldular. Balkanları aşarak Avrupa'ya ulaşan Suriyeli ailelerin 6 bin çocuğu kayıp. Misyonerlerin, organ ve fuhuş mafyasının elinde altı bin sahipsiz Müslüman çocuğu.
Haini çok bir milletiz. Onlar ve propagandalarının tesiriyle konuşan bazı densizler Türkiye'ye sığınan mültecilere hain gözüyle bakıyorlar. Sağduyu sahibi halkımızın çoğu ise Suriyeli sığınmacıları muhacir, kendilerini de ensar yerine koyarak sevgilerini ve ekmeklerinin bir dilimini cömertçe paylaşıyorlar.
İDLİB ÜÇÜNCÜ KERBELA
Hama, Halepçe ve İdlib. Üç bahtsız şehir. Aynı kaderi paylaştılar.
Halkın üzerine atılan varil bombalarından sonra kimyasal-biyolojik silahlar arasında sarin ve klor, Suriye'de toplu katliamlarda defalarca kullanılmıştır. Gute, Bludan ve Zebedan'da katledilen çocuklar Beşşar Esed’in sabıka listesini kabartmıştır. Son vahşet İdlib'in Han Şeyhun ilçesinde yaşanmıştır.
Zehirli gazın etki tarzı nasıldı?
Atılan sarin ve klor gazı önce insanların sinir sistemini felç ediyor. Yani kolinerjik sistemi uyarıyor. Çocuklar, erişkinler ve diğer canlılar üzerine atılan zehirli gazı teneffüs ederek inhalasyonla yani solunumla akciğerlerinden ve temasla ciltlerinden emiyor. Bronşlarda ve bronşiyollerde yani solunum yollarında sekresyon hızla artıyor.
Diğer ifadeyle gazı soluyan insanlar kendi salyalarında boğuluyorlar. Ağızlarından-burunlarından köpükler taşıyor. Acil tedavilerinde antikolinerjik ilaçlar kullanılıyor.
ATROPİN sülfat ve ProlidoxinKlorid’i injeksiyon olarak i.m. uygulamakla çok sayıda insanın hayatı kurtarılabiliyordu.
AKTİF İYİLERE SELAM OLSUN
Yurdun bir köşesinden veya yurtdışından bir felaket haberi ve yükselen imdat çığlığı karşısında “Ah, Vah,,” edip, sonra da “ Vay şerefsizler, Allahından Bulsunlar!” deyip evlerinin konforunda oturup-kalan Müslümanlara yazıklar olsun!
İnsani yardımda yaşadığı şehrin sokaklarına sığmayan Kardelen Derneği ve Mamak İlçesi Kızılay Başkanı Şükrü Can kardeşimiz Gençlerimize ve diğer Sivil Toplum örgütlerine Rol model olmayı sürdürüyor. Yardımeli Derneği İdare müdürü Nuri Bahar bey de Onun hizmetlerini fedakarca ve beceriyle takviye ediyor.
Gerçi 4 Nisan sabahı İdlibe atılan Kimyasal-Biyolojik, zehirli gaz bombaları Türkiyeyi ayağa kaldırmıştı. Başta Kızılay ve Afad olmak üzere yardıma koşmada birbirleriyle yarışırcasına gayret gösterdiler. Allah onlardan razı olsun!
Kardelen ve Yardımeli Dernekleri adına STK’ların yakından tanıdığı Vakıf insan Şükrü Can’ın gayretiyle bir Tır dolusu gıda, un, acil insani yardım malzemeleri ve en önemlisi Atropin Sülfat kolileriyle birlikte Cilvegözü sınır kapısından çıkıp yapay sınırın sıfır noktasına kadar birlikte yürüyoruz.
Ankara’dan İdlib’e taşınan Atropin kolilerinin acil hayati ihtiyaç olduğu bilinciyle, sınırımızda konuşlanan Kızılay’ın genç görevlileri her türlü takdirin üzerinde gayret gösteriyorlar.
Hantal bürokrasinin iki günde bitirebileceği işini bu gençler, bir-iki saatte tamamlıyorlar. Devrettiğimiz yükün felaketin merkezi olan Han Şeyhun’a teslim edildiği haberini yine aynı gençlerden almakla mutlu oluyoruz.
Görevini tamamlamanın huzuru içinde Amik Ovasını gerilerde bırakıp, Adana üzerinden Ankara otobanına doğru direksiyon kırıyor ve Lehulhamd diyerek gaza basıyoruz.