Dostlar, sevgili evlatlar! Ben bir büyüğünüz, en yaşlınız olarak şaşırtıyorum sizi. Ama bakın sizi bu şaşkınlık, bu hayret nereye götürüyor? Hikmete, hikmete yani asıl olana… Bugünlerde gereken hiçbir şeyden mutlu olamıyoruz. Kaynağı ise bu mutsuzluğun; evimizin ve yakınlarımızın çevresi değil aşikar olarak. İnsanlığın masumları ve mazlumlarının zalimlerin elinde, idaresinde perişan olması…
İslam dünyasının tevhid sancağını yırtıp rengini soldurması… Ene’nin, benliğin kişilere, kişiliğe indirgenmesi. Kitabımız Furkan’ımızın o en öne aldığı tevhidin ne hale geldiği hayretlerden hayretlere düşürüyor bizi. İşte size, bir bayraktarın bu hale kanlı gözyaşlarıyla dile getirmesi…
Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in 2004’te yazdığı, kaleme döktüğü çok samimi ifadeler; Mürekkebi kanlı gözyaşı olan bir ilmihal…
Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim! Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır! Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı!?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! diye çağıramaz mı!? Buna da mı gücünüz yetmiyor!?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık! Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah’ım! Sana şikayette bulunuyorum Sana şikâyette bulunuyorum…
Sana şikayette bulunuyorum… Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum… Sen mustazafların Rabbisin Sen bizim Rabbimizsin Bizi kime Bize cehennem olacak uzaklara mı? ve ya düşmana mı?
Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum…
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı ve birliğimiz bozuldu. Yollarımız ayrıldı, halkımızın zaaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedek aczini sana şikayet ediyoruz...