HİKAYE AVCISI

Gülşen Özer

Gülşen ÖZER

 

Neden böyle bir başlık attım? Zira bu ay söyleştiğimiz Nuray Kayacan ismi bana direkt bu başlığı çağrıştırıyor. Yakın dönemde pek çok ödül alan, pek çoğuna da aday gösterilen, uluslararası zeminlerde finale kalıp ilk çalışmasıyla dikkat çeken yapımcı- yönetmen Nuray Kayacan bize beyaz ekrandan özel bir hikâye anlatıyor: Yönetmen Ahmet Uluçay’ın Hikayesi. Ahmet Uluçay içinde bulunduğu şartları adeta tırmalayarak mesafe kat etmiş bir isim. Onun hikâyesinin anlatılması, hayatının örnek oluşu gibi takdire şayan. Bu nedenle bu seçimi yapan, sinema alanına parlayan bir çıkışla dâhil olan Nuray Hanım ile Turuncu ailesi adına sohbet ettik.

 

SİNEMA DİLİ ÇOK GÜÇLÜ

 

İlk olarak okurlarımızın sizi tanıması için 28 Şubat sürecinde yaşadıklarınızdan bu yana, sinema sektörüne uzanan hikâyenizden bahseder misiniz?

1978 İstanbul doğumluyum. Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. Biraz meşakkatli de olsa diye eklemem lazım esasen ama o kısım uzun bir hikâye. Sinema alanına hep ilgim vardı, bu nedenle senaryo eğitimi aldım. TRT’de editör ve danışman olarak çalıştım ve şu anda halen TRT bünyesinde yönetmen olarak görev yapmaktayım. Bunun dışında Sabahattin Zaim Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Medya Akademi Proje Koordinatörlüğü’nü yürüttüm. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteği alan ‘Yerel TV’ ve ‘Hasırın Kokusu (Kopakta Bir Rüya)’ belgesellerinde yardımcı yönetmenlik yaptım. Masamın üzerinde uzun metrajlı film senaryoları, roman çalışmaları olan iki çocuk annesi bir yapımcı- yönetmenim. Yayınlanmış bir gezi ve masal kitabım var. 2018’de Ahmet Uluçay’ı konu edindiğim ‘Ardında Kalanlar’ belgeselini tamamladım. 28 Şubat sürecinde okuldan atıldıktan sonra her birimizin süreci bambaşka oldu. O dönem imkân bulanlar yurtdışına gitti. Bazılarımız memleketlerine geri döndü, hepimiz ayrı bir çıkış yolu arıyorduk. Elimizde diplomamız olmadığı için iş imkânı da bulamadık. Ben o süreçte gezi yazıları yazdım. Zaman zaman yurtdışındaki arkadaşlarımı ziyaret ettim, başka sebeplerle gitmem gerekti velhasıl bu geziler bana çok şey kattı. Özellikle televizyon sektöründe daha sonradan epey işime yaradı. Senaryo yazmam için dünyam zenginleşti, bakış açım genişledi diyebilirim. Nihayetinde çok farklı insan profili görüyorsunuz ve heybenizde sinema için malzeme birikmiş oluyor. Bu gezileri Haber7.com sitesinde, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde yazdım. Sinema hem ilgi alanımda olması ve hem de dilinin çok güçlü olması nedeniyle hayatımda diyebilirim.

 

O BİR DEHA

 

‘Ardında Kalanlar’ Ahmet Uluçay ile alakalı çekilmiş, ailesini de işin içine dahil edilmiş olması yönüyle de en kapsamlı belgesel. Bu belgesel fikri nasıl doğdu?

Ahmet Uluçay’ın arkadaş çevresi ya da sinema alanında bilirkişilerin yer aldığı çalışmalar yapılmış ama evet ailesinin olması bizim çalışmamızı diğerlerinden ayırıyor. Ben yaşamın sadece kişinin kendi belirledikleriyle ilerlemediğine bizim için ‘Nasip’ edilmiş hususlarla örülü olduğuna inanıyorum. Bu işe girişmemizde böyle oldu. Anadolu’nun küçük bir kasabasında birkaç arkadaşıyla başladığı sinema yapma hikâyesini ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filmiyle gerçekleştiren Ahmet Uluçay, Kütahya’nın bir köyünde doğup büyüyen, eğitimi olmayan, kamyon şoförlüğü ve tavukçuluk yapmış bir dehadır. Yurtiçi ve yurtdışındaki festivallerden 40'a yakın ödül alır. Aldığı ödülleri evin tüm geçimini sağlayan, kamyonu tamir ederken feneri, film çekerken kamerayı tutan eşi Ayşe'ye ithaf eder. Hastalığının acısı, yoksunluk ve yoksulluğunun ıstırabıyla uğraşırken, gerçek sinema sanatının kalesini de korumaya çalışan çocuk ruhlu bir şövalyedir Ahmet Uluçay. Bu belgesel eşinin hayallerini gerçekleştirmesi için destek olan, onun görevlerini dahi üstlenen örnek eş, örnek insan Ayşe Uluçay’ın, “En iyi arkadaşım” dediği oğlunun ve omuz omuza vererek filmlerini yaptığı ‘Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu’ üyelerinin, Ahmet Uluçay ile hatıralarını ve şu anki yaşamlarını konu edinmektedir.

İLK KEZ KONUŞTU

Belgeselde Ahmet Uluçay’ın eşi de yer aldı fakat bildiğimiz kadarıyla daha önce kendisine yapılan tüm röportaj teklifleri reddetmiş birisi. Sizi nasıl kabul etti? Katılımından sonra memnun oldu mu?

Evet Ayşe Hanım açıkçası daha önce hiçbir belgeselde olmadığı gibi fotoğraf vermekten de imtina eden bir hanım. Bizim belgeselimizin ise ana aktörü o idi. Bu teklifi kendisine ilettiğimizde kabul etmesi mucize gibi bir şey oldu. Üstelik daha sonra belgeseli zenginleştiren detayları, özel anekdotlar paylaşması bize güven duymasıyla alakalı sanıyorum. Bu hemcins olmamız, onun yaşam biçimine hürmetimiz gibi detay bir süreçle ilişkili.

Ayşe Hanım ile tanışıklığımız kendisini Ahmet Bey ile alakalı bir programda konuk etmemle başladı. İstanbul’daydı program ve kendisini bir ustanın görünmeyen ama ağır yükünü taşımış olması nedeniyle taltif etmek istiyordum. Bunun anlamını kadınların çok iyi anlayabileceğini düşünüyorum, erkekler empati yaparak anlayabilir ama hemen hemen her kadının yaşamında Ayşe Hanım gibi yaşantılar vardır. Ahmet Uluçay ‘Karpuz kabuğundan Gemiler Yapmak’ çekimleri esnasında Ayşe Hanım’ın nasıl zorluklar çekmiş olduğunu anlıyordum. Bu program için kendisini Tavşanlı’dan kendim gidip aldım. Muhafazakâr bir kasabadan konuk davetini başka biçimde yapmak istemedim. Otobüse bile tek başına binmeyi tercih etmeyeceğini biliyordum. Kendisiyle söyleşi yaptık. Bu süreçte çok değerli bir yönetmen arkadaşımın tavsiyesi üzerine böyle bir fikir doğdu. Fakat bunu yapmak için bir bütçem yoktu. Görüntü yönetmenimiz Kürşat Taşçı hiçbir maddi çıkar gözetmeksizin bizimle birlikte geldi. Aslında birçok şey Allah’ın lütfu oldu diyebilirim. Belgesel bu şekilde ortaya çıktı. Hem Kütahya’da hem de İstanbul’da çekimler yaptık. Sefa Önal çok değerli yorumlarıyla katkıda bulundu.

 

ULUÇAY’I ÇOK ÖZLÜYORLAR

 

Çekimleri onun yaşadığı Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde yaptınız bildiğim kadarıyla. Bu çekimler sırasında yaşadığınız ve paylaşmak istediğiniz anekdotlar var mı?

Orada aslında herkes yalnız ve küskün idi. Küçük bir kasabada içlerine kapanmış kendi hayatlarına dönük yaşıyorlardı. Hepsi Ahmet Uluçay’ı çok özlüyordu. Belgeselde yer alan herkesi birer birer ikna etmem gerekti. Evlerine gittim, kapılarını gönüllerini direkt açan bir iki kişi dışında ona yakın kişiyi tek tek ikna etmem gerekti. Fakat şunu fark ettim ki onlar konuştukça gönüllerini açtıkça ferahlıyordu, bu durumda benim dünyamda doğru bir yol tutuyor olduğumun işaretiydi. O günlere geri dönüp tekrar o günleri yad ederken gözlerinde ışık parlıyordu. Bu belgesel onlara da iyi geldi. Süreçte en çok sıkıntı yaşadığımız konu kahramanlarımızın röportaj vermek istememeleriydi, ilk zamanlar zorlandık ama bunu da kısa zamanda aştık. Hatta değme edebiyatçılara taş çıkaracak cümleler, duygusal tonu yüksek cümlelerle başarılı bir öykü anlatısı çıktı.

 

ONA LAYIK OLMALIYDI

 

Yola çıkarken bu denli başarı yakalayacağınızı umuyor muydunuz özellikle ilk çalışmanız olması nedeniyle soruyorum bunu.

Bu yola gerçekten ciddi imkânsızlıklar içerisinde çıktım. Bu esasında büyük bir bütçe gerektiren bir işti. Her şeyden önce bu şartlar altında ortaya çıkan ürünün nasıl olacağı noktasında kaygı ve gerginliklerim vardı. Kısaca sonuca, ödüller açısından odaklanmış değildim. Asıl derdim böyle kıymetli bir isim hakkında yaptığım belgeselin ona layık bir iş olup olmadığıydı. İlk dönüşler olumlu gelmeye başladığında açıkçası rahatlamaya başladım. Bu işe başlarken motivasyonlarımdan birisi Ayşe Uluçay’ın başka kimseyle konuşmayacak ve bu tür çalışmaya dahil olmayacak olmasıydı. Bu çalışmayı ya ben yapacaktım ya da hiç böyle bir belgesel olmayacaktı. Bu bir yandan bana güç veriyordu bir yandan sorumluluğumu artırıyordu. Belgesel önemli festivallerde başarılar elde etmeye başlayınca içime bu açıdan sular serpilmeye başladı. Yaptığım işin hakkını verebildiğim duygusunu yaşattı. Ödüllerden öte bu anlamda yaşadığım başarı duygusu bana iç huzuru verdi. Bu işe tabir-i caizse deli cesaretiyle atılmıştım. Hem maddi imkansızlıklar hem de sinema sektöründe yeni sayılırdım aynı zamanda bir kadındım ki ne yazık ki pek çok sektörde olduğu gibi kadın olmak eksi bir puanla işe başlamak anlamına geliyor. Ayrıca çekim yapacağımız yer küçük bir kasabaydı ve bunun getirdiği bazı zorluklarda vardı. Bu zorlukların altından alnımın akıyla çıkmış olmak gurur verici. Bundan dolayı Rabbime çok şükür ediyorum. O nasip etmeseydi, yollarımı açmasaydı, bu sonuç mümkün olmazdı. Bu yolu dualarla yürüdüm, manevi anlamda dualar beslenme kaynağım sabrımı sağlayan unsurdu ve Rabbim de güzel sonuçlar nasip etti.

 

İLHAMIM OLDU

Sizin aynı zamanda 28 Şubat sürecini anlatan bir senaryonuz var fakat henüz hayata geçemedi. Neden?

28 Şubat süreciyle alakalı bir film yapılması gerektiğine inanıyordum. Yaşananları anlatmayı çalışmalarımın bir zekâtı olarak da düşünüyordum. Çünkü ne acıdır ki aradan geçen onca zamana rağmen bir tek sinema filmimiz bile yok! Pek çok belgesel çekildi içerikleri tartışılabilir ama sonuçta 28 Şubat belgeseli var, sinema filmi ise yok. Ben de bu dönemi anlatan bir senaryo yazdım. Bu senaryoyu farklı düşüncede ama sinema alnında duayen isimlere de okuttum onların olumlu düşünceleriyle de kararım perçinleşti ve Kültür Bakanlığı’na başvurdum.  Fakat bakanlıktan o süreçte en azından bir kısa film yapmam ve bununla yönetmen gözümün olup olmadığını görmeleri gerektiği söylendi. Aklımdan ne olabilir diye dönüp duran soruların sonunda çıktı. Asıl hedefim 28 Şubat filmini çekebilmekti Rabbim de başka kapılar açtı denebilir. Ben 28 Şubat senaryosunu yazdığımda üç yıldır çalışmıyor olduğum bir süreçteydim ve sadece bu filmi çekebilmeye odaklanmıştım. ‘Ardında Kalanlar’ı çekmeye başladığımda aslında tamda Ahmet Uluçay’ın ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ı çekerken yaşadığı zorlukların benzerini çektim. Benim yaşamımla onunki arasında örtüşen noktalar var belki de bu yüzden pek çok onu içinden Ahmet Bey’i konu edindim.

 

ÇOK YALNIZ KALDIM

 

Nasıl bir süreçti?

28 Şubat’ta çok yalnız kalmıştım. Bugüne geldiğim süreçte pek çok zorluğa göğüs germiştim. Kısa film çekimleri için bir bütçem ya da sponsorum yoktu. Bu nedenle işin hemen hemen her aşamasını kendim tamamlamak zorunda kaldım. Bilmediğim çok şeyi kendim öğrenerek hallettim. 25 -30 yıllık yönetmenler; “Biz bile bunu yapamazdık, nasıl yaptın?” diye hayretlerini belirttiler. Montajı, kurguyu kendim yapmak zorunda kaldım inanın bunları internetten videolar izleyerek, bilenlere sorarak, deneme yanılma sonunda yaptım. Beş ay, günde 17 saat çalışarak bu belgeseli tamamladım. Milyarlarca lira destek alan pek çok projenin yanında, çoğu aşamasını bir kişinin yaptığı böyle bir çalışmanın ödüller alması, başarılı olması Rabbimin bir lütfu. 28 Şubat Filmine giden yolların açılması. Bakanlığın desteklediği ve her aşamasını profesyonel ekiplerin yürüttüğü çalışmalar yanında benim imkansızlıklar içerisinde azim ve sabırla ortaya çıkarttığım iş ödüller alıyorsa bu benimle değil Ahmet Uluçay gibi bir ustanın bereketi ve 28 Şubat meselesini işlemeyi amaç edinmiş olmam. Belgesel şimdiye kadar uluslararası 11 festivalde ödül alıp finale kaldı.