Hakikatin Ritmi Durmak Akletmek

Halime Tezcan Tosun

Durmak yani eski ifadeyle “Vakfe” insanın devranına anlam kazandırır. Durmak ne olduğunun, neyi yaşadığının farkına varma eylemidir. Vukufiyet ise bunun sonucudur. Hayat akıp giderken, zamanın ne kadar hızlı aktığını fark edebilecek kadar bile vaktimizin olmadığını, içinde bulunduğumuz süreçte bir kez daha kavramış olduk. İnsan varlığın deveranı ile kendisine ve yaşadığı hayata dönüp bakması pek mümkün olmuyor. Zamanımızın tarifini yaparken Byung Chul Han böyle anlatıyor. Gündelik hayatımıza ritim kazandırabilecek uyumlu eyleminin olmamasını, zamanımızın elimizden uçup giden bir boşluğa dönüştüğünü söylüyor ve ekliyor hepimiz sağa sola koşuşturuyoruz. Bu yüzden durağan bir süreç olarak geçirdiğimiz şu zamanların kendi halinde önümüzde beliren hikmetine kulak kesilmemiz gerek. Durmak yani eski ifadeyle “Vakfe” insanın devranına anlam kazandırır. Durmak ne olduğunun, neyi yaşadığının farkına varma eylemidir. Vukufiyet ise bunun sonucudur. Bizler de şu geçirdiğimiz durağan süreçte kendimize ve hayatımıza bakma fırsatı bulduk. Belki de hayatımızı her yönüyle tefekkür ettik. Kendimizi daha iyi nasıl hayata hazırlarız, eksiklerimizi görmek adına bu durgunluk dönemi hepimiz açısından bereket. Değerlendirmelerimizi bu anlayış üzerinden yaparsak daha güzel bir sonuç elde edeceğimizi düşünüyorum.

HIZ VE KÖRLÜK

Yaşam tarzlarımızın, tüketim odaklı bir tutumun, sürekli çalışma ve bir şeylere yetişme arzusunun, üzerimizdeki ağırlığı, hızlı bir şekilde akan zamanın, görüş alanımızdaki her şeyi belirsizleştirdiği bir gerçek. Buna karşı savunmasız olduğumuzu anladığımız bir süreç oldu bu durgun zamanlar. Ebediyen mümkün olmayan bir bolluk ve güzellik arayışı, külfetten uzak durmak isteği. Belleğimizde kayıtlı olanı düzeltmek, varoluşumuzun esas manasına kavuşmak için, tüm bu yaşanılanlar bir masumiyete doğru yol alma hali. Bir direnme. O kopuşun vuku bulduğunu, sonsuz gibi gelen zamanın, bitim algısıyla yüzleştirdiği bir debdebeden kopardığı zamanlar. Hızlı yaşamların, kendimizden bu kaçışın üzerimize sunulduğu başarılı bir yaşammış paradigmasının devrilişi. Sanılanın aksine yaşadığımız her şey, bir vaadini yerine getirmiş yaşam değildi. Bu fani dünyanın, nimetlerinden sınırsız yararlanma, seküler düzeni içinde keyfiyetle gezinme, asıl olandan koşa koşa uzaklaşma ve ne olduğunu anlamadan bir konformizm içerisinde kaybolma… Ve ölüm saatinin geleceği gerçeği. Karşı konulmaz bir anemi durumu. Belki de anlamamız gereken buydu!

DIŞARIYA YÖNELEN ADIMLARIMIZ

Şimdi bu durağan hal bitecek. Tabii ki dışarıdaki dünya, salgından önceki, bizim bıraktığımız dünya olmayacak. İnsanların karşı karşıya kaldığı bu belirsizlik ve ondan kaynaklanan korku ve telaş hali bir müddet havsalamızda dolaşacak. Saatler fiillerimizle birlikte ileriye doğru akarken, kendimizi içinde bulunduğumuz bu durum halinde yenilenmiş hissedebileceğiz. Çünkü bu durumun dinamikleri insanların odak noktasını değiştirecek. Bunun sonucunda başka bir ritim kazanmış hayat bizi bekliyor olacak. Belki de hayatımızın aradığı ritmi bu şekilde bulmuş olacağız. Umudumuzu bu yönde belirlemek gerekir. Her insan kendi zamanı ile sorumludur. Geçmiş geride kalır, çünkü geçmiş, okunan bir kitabın yarısıdır. İnsan akıbetinin hayrı için içerisinde bulunduğu ân’ı, zamanı hayırla değerlendirmek durumundadır. İbnül vakt olmalı, çünkü resmin bütününü görebilmek için buna ihtiyacımız var. Parça bütünü belirler. Hislerimiz, geçmişte ne olduğu uykusu ve gelecekte ne olacağım korkusuyla yaşamak bizi, hakkaniyetin belirlendiği şimdiden uzaklaştırır. Buna karşı teyakkuz halinde olmamız gerek. Nostaljik karakterli kimselerin yani geçmişe özlem duyan insanların aslında içinde bulundukları durumla sorunlu olduklarını biliyoruz. Kendi tembelliklerine geçmişe duyulan özlemle bir karşılık bulmaya çalışıyorlar. Geçmiş bize sadece öğretir bu yüzden bir ders tekrarıdır. Bunun dışında üzerinde durulması gereken bir hayal dünyası değildir. Bilincinde olmak gerekir.

HAKİKAT GÖREVİ

Önümüzde yeni bir dünya açılıyor şimdi. Aldığımız her nefes kendimiz hakkında yazılı hükmü belirleyecek. Üzerimize düşen vazifelerimiz var. Karşımızda yenidünya olacağı kesin. Her hayrı kuşatan, “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” şiarıyla yaşanılan zaman hayatımıza bir anlam verecektir. Bizler sadece bireysel, kendimize karşı sorumlu bir varlık olmadığımızı biliyoruz. Kolektif belleğimizde karşılık bulması gereken, hakikate karşı sorumluluğumuzun altını dolduracak, zihinlerimizdeki yerini pekiştirecek, gönül erbabından bize miras kalan bir bilinçle hayatımıza devam etmemiz gerekiyor. Dostlarımızla, ailemizle tekrar birlikte olacağız. Hayat kaldığı yerden devam edecek. Ama insanlığın başına gelen bu afetten sonra, zihinlerimiz bir süre daha bu durumu düşünecek. İnsanlığın ayakta kalması için, hakkani ve dosdoğru bir yaşam için, kalbimizden, zihnimizden ve elimizden çıkacak fiillerimizle salât-ı daimle beraber olmak niyetiyle yeni bir hayata kavuşuyor olmayı, nimetlerin büyüğü olarak görebilmeliyiz. Hayatımıza ritmini belirleyecek olan budur. Anlık nefesimiz şimdinin mürekkebidir.