İSLAM’A İLGİ ARTTI
Dünya büyük bir karantina altında. Küresel dünya, sınırları kalkan dünya derken herkesi evine yollayan, sokağa çıkmayı yasaklayan karantina bize ne söylüyor?
Rakamlar itibariyle, şu an 147 ülkede görünen Covid-19 virüsüyle yayılan pandemiye yönelik alınan kararlar doğrultusunda, insanlardan sosyal-fiziki temaslarına dikkat etmeleri, sosyal izolasyona uymaları ve evlerinde kalmaları istendi. Aslında bu tür uygulamalar, tarihsel süreçte görüldüğü gibi diğer pandemik hastalıklarda da gerçekleşmiş. Orta Çağ’ın vebasında olduğu gibi…
Bu süreçte toplumsal dinamiklerimizi nasıl görüyorsunuz? İnsanlar daha mı iyi olur, daha mı dindar ya da tam tersi bencilleşir mi dünya?
İnsana değil de daha çoğul dünyaya bakarsak eğer, ideal durumda ya da kemalat noktasında insan, ‘İnsan’ olmanın bütün inceliklerini araştırmaya yönelecektir. Diğer din ya da dindarlarda ne türlü bir değişim olur tam bilemem ama newAge dinlerde artış gözlemlenebilir ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi yeni STK’ların ortaya çıkması da muhtemeldir. Korona günlerinin başından bu yana İslam’a yönelik ilginin de giderek arttığı da vakıadır. ABD’li sanatçı Jennifer Grout’un sosyal medyadan Ayetel Kürsi okuması ve paylaşımı; İspanya’daki Müslümanların cuma günleri balkonlara çıkıp ezan okumaları; Fransa, Almanya ve Brüksel’den hoparlörlerle ezan okunmasına izin verilmesi AB ülkelerinde yaşayan Müslüman toplumlar için adeta varoluşsal birer destektir.
‘KİLER’ KELİMESİNİ UNUTTUK
Evde ekmek yapanlar, netflix’ten dizi izleyenler, marketlerden stok alışveriş yapanlar... Korona reflekslerimiz bize nelerin ipucunu veriyor?
Modern dünyada insanın belki de en az sahip olduğu unsurlardan biri “Boş zaman”. Ekmek yapmak ya da dizi izlemek için vakit ayırmak gerekiyor. “Evde kal” sürecinde insanlar, ertelediklerini yapmaya başladılar. Stok alışverişi yapanlara gelince, “Aç kalma” korkusu insanların en derin korkularından biridir. Marketlere koşan insanlar dünyanın hemen her yerinde görünüyor. Günübirlik yaşama felsefesi, gündelik hayatın felsefesi olmuş. Eskiden olduğu gibi insanlar kışlık yiyeceklerini depolamıyorlar artık. Evler tabir-i caizse otele dönmüş durumda. Mutfaklar pişirilen yerler değil, “Kiler” kelimesi ise neredeyse kullanım süresi bitmiş kelimelerden.
‘İNSANSIZ’ SİSTEMLER
Avrupa’nın ve Amerika’nın Koronavirüs ile mücadele konusundaki başarısızlığı belki de sistemin çöküşü… Arka planda neler anlatıyor?
Sistemlerin çöküşü değil ama gerek ABD’de gerek AB’de insanlara yapılan sağlık yatırımlarının ve sağlık sistemlerinin ne kadar “İnsansız” olduğunu gördük. Henüz vatandaş olmayanlar, evsizler, sağlık sigortası olmayan yoksullar, göçmenler, Asya kökenli ve Afro-Amerikalıların en büyük risk grupları olduğuna şahit olduk. AB ülkeleri ise Koronavirüs sürecinde bırakın birbirlerine destek olmayı, Çin’den giden maskeleri bile kendi aralarında paylaşamadılar. Yine AB ülkelerinde sosyal politikaların farklı olması birbirleri arasında en büyük rekabet. Bir ülkede emeklilik yaşı 50’lerden başlarken, diğerinde 65’lere kadar sürüyor.
“DÜŞÜNCE TARZLARI IRKÇI”
Irkçılık, İslamofobi gibi konular maalesef son dönemde yükselişteydi. Korona sonrası aynı tutum devam eder mi?
Irkçılık, Korona günlerinin başından itibaren ABD’nin ‘Çin virüsü’ demesinde olduğu gibi yaygınlaşan bir tavır. Batı toplumları kriz dönemlerinde ırkçılığı hep ön plana çıkarmıştır. Irkçılık onların düşünce sistemlerinde yer alıyor. İslam fobisi de yine Batı’nın ırkçı görüşlerinin bir uzantısı. Yer yer bu türden sesleri duyacağız. Umarım, başta İngiltere olmak üzere virüs yüzünden ölen sağlık çalışanlarının çoğunun göçmen ve Müslüman olması onları İslamofobi konusunda yeniden düşündürür.
Otoriter rejimler, liderlerin ön plana çıktığı toplumsal yapı prestij mi kazanıyor?
Dünyada yaşanan kriz dönemlerine bakıldığında elbette liderlerin ne yapıp ne ettikleri önem kazanır. Hatta ‘Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın öncesinde liderler bir araya gelip ortak bir akıl öne sürseydi, bu savaşlar bu kadar yıkıma neden olmayacaktı’ denir. Liberal yapıların yerine, otoriter rejimlerin geçeceği gibi akıl yürütmenin bir iki kamusal düşünür tarafından çok alelacele ortaya konmuş tezler olduğunu düşünüyorum… Ama sosyal devlet ve devlet daha önemli bir hale gelecek, bu da kesin.
ŞEHİRLERE YENİ TASARIM ŞART
Şehirlerde semtlerin çöp analizi yapılıyor. Kiler kültürü bize kendini zoraki hatırlatıyor. Lüks siteler insana artık umut vaat etmiyor. İnsan ve mekân ilişkisi neden bu kadar daraldı?
Çöp analizleri yerine artık geri dönüşüm kutularına bakmak lazım. İnsanların ne yiyip içtikleri değil, hangi teknolojiyi çöplüğe gönderdiği daha anlamlı sanki. Şehirlere gelince, şehirler gerçekten yeni bir tasarım istiyor. Yüksek katlı binalara bir daha asla izin vermeme, yeşil alana mutlaka sahip olunması dışında, şehirlerin tamamıyla dışına itilmiş tarımsal alanların yeniden şehre kazandırılması gibi projeler bundan sonra şehirlere kazandırılacak. Sürdürülebilir dünya raporlarında, teras katlarında ürün yetiştirenlerden vergi indirimi yapılacağı bundan birkaç yıl önce dile getiriliyordu. Bu tür uygulamalar daha anlamlı hale gelecek.
SINIRLAR BELİRLENDİ
Koronavirüs dünyada etkisini azalttığında nasıl bir tablo karşımıza çıkacak. “Dünyada çok şey değişecek” cümlesinin ete kemiğe bürünmüş hali nasıl olacak?
Malumunuz modern toplumlar “Güven” ve “Risk” alanlarının birlikte olduğu toplumlar. Koronavirüs süreci, risk alanlarını bertaraf edip, güven alanlarının sınırlarını çok keskin ve çok dar bir biçimde belirledi. (Evin en güvenli yer olması küresel derecelendirildi) Önümüzdeki sürecin risk alanları iş seyahatleri, açık ya da kapalı salon toplantıları, yurtdışı turistik geziler şeklinde düşünülebilir. Uzun vadede ise umalım virüs SARS ve MERS virüsleri gibi etkisini yitirsin ve hepimiz kendimizi huzurlu ve güven içinde hissedelim.