Küçükken “büyüyünce ne olacaksın? sorusuna -sanki herkes bir şey olmak zorundaymış gibi- klasik avukat, doktor, öğretmen, polis gibi meslekler sıralanır. Büyüyünce de doktor, pazarlamacı, iş insanı, yazılımcı, boyacı, işsiz, güvenlik görevlisi ya da “ne iş olsa yaparım abla” misali çok amaçlı meslek sahibi biri olunup çıkılır.
Çalışarak ya da kazara yönetici oldunuz. Peki, yöneticiler birbirinden farklı mıdır? Onları ortak bir noktada buluşturan ya da farklı kılan özellikler var mıdır? Sizde bu ortak özelliklerin ve farklılıkların kendinizde bulunup bulunmadığına bakarak; lider yönetici mi? yoksa günü kurtaran yönetici misiniz?
Aşağıdakilerden kaçı sizi tanımlıyor? Kendinizi lütfen puanlayın.
Günü kurtaran yönetici;
Makama gelince güle oynaya “benim hakkımdı, çok çalıştım, iyi bir ilişki ağına sahibim” der. Görevden alınınca da “niye ben” der.
Öncelikle büyük oda, büyük koltuk, uzun masa, küçük kitaplık, iki sekreter, şoför, her türlü iletişim aracı gibi bilumum istekleri sıralar (acaba korumada istesem mi diye düşünür).
Makam odasını ve koltuğu öyle bir sahiplenir ki aile yadigarı olarak kendisine verilmiş sanır.
Çok daha ileri gidip, makam odasının arkasına özel dinlenme odası yaptırıp, son model TV, Laptop ve de fiskos masası yerleştirir.
Masanın arkasındaki koltukta oturur, hiçbir zaman masanın önündeki koltukta da oturabileceğini düşünmez ya da orada oturan ile empati geliştirmez.
Koltuğa değer katmak yerine koltuğun gücünü kullanıp, gücünü koltuğa yaslar.
Merhaba dediğinde kartviziti kendinden önce merhaba der.
En büyük silahı mobbing’dir.
Yönetim ve bilgi kapasitesinin düşüklüğünü ”vallahi büyükler öyle istiyor, ben elimden geleni yapıyorum” şeklinde açıklar.
“Ben harikayım”, “ben her şeyim”, “ben biliyorum” diyerek egosunu tavan yaptırır, karşısındakinin mütevazılığı ve yeteneğini görmezden gelip ”sen de kimsin ne oluyorsun” der.
Her daim, her şeye mutlaka bir cevabı vardır.
Uçak yolculuğunda olmazsa olmazı “1A” koltuğudur.
Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmez.
Veren elden ziyade alan el olmak ister.
Yanında çalışanlara “hiç” muamelesi yapıp, onların ürettiklerine çok kolaylıkla adını yazdırır.
Büyüklerinin önünde el pençe divan durup “tamam efendim, siz nasıl isterseniz öyle olsun” der.
Hatalarından pay çıkarmaz, çok kolaylıkla oryantal yapar.
Yaşamın “kız mı erkek mi, adını ne koydunuz” “merhumu/merhumeyi nasıl bilirdiniz” sorularından ibaret olduğunu unutur.
Çok kolay ekmek ve namusla oynar.
İş yaşamının komşu teyzenin iki ters bir düz örgüsü olduğunu bilmez.
Büyüklerin, her zaman çalıştığı yerden soru soracağını sanıp, kul hakkını unutur.
Herkese eşit davranmaz, kiminin elinden tutar aydınlığa çıkarır, kimini de çıkmaz sokakta bırakır.
Bir hiç uğruna çalışma arkadaşlarını çok çabuk harcayıp, “aaa benim haberim yoktu, bu da nerden çıktı” diyebilir.
Etrafındaki ikiyüzlü insanları görmekten aciz olduğunun farkına varamaz.
Eşler, çocuklar okuldan, kafelerden, arkadaşlarının evlerinden alınıp, market ve kuru temizleme işlerini hallettirir.
Ve sona yaklaşılır…
Makamdan ayrılma vakti gelmiştir.
Bir gün önce devasa kendinden büyük koltuklara, sahip olunan cicili bicili iletişim araçlarına, yapay çiçeklere ve de orkidelere son bir göz atar.
Makamın gücü bitmeden yakın çalışma ekibine özel eşyalar – hayırlı olsuna gelenlerin bizzat makama getirdiği eşyalar da dâhil edilerek- toplattırır.
Çalışanlara veda ederken, salya sümük,” bunu hak etmemiştim, ekip olarak çok güzel şeylere imza atmıştık, hakkınızı helal edin arkadaşlar” der.
Kamuoyuna mesaj verir, özellikle erkekler kırmızı kravat, kadınlar ise döpiyes tercihan siyah giyer ve “ makamlar geçicidir, yeni gelen arkadaşlarımız bayrağı çok iyi taşıyacaklar” gibi cümleler söyler. (Bu arada beden dili ve kıyafetler ile gözümüz gördüğü ama kulağımızın duymadığı subliminal mesaj verilmiştir)
Çalışanların bir kısmı veda partisine katılmayarak, bir kısmı da el sallayarak subliminal karşı mesaj verir (Allah yarına bırakır, yanına bırakmaz, ne ekersen onu biçersin!!!).
Son söz
Diğer canlılardan farklı olarak arkanıza baktığınızda hangi eseri bıraktığınızın, sizden sonrakilere neyi devrettiğinizin, neyi aktardığınızın ve başkaları için neyi başardığınızın cevabı boşlukta ise durup düşünmelisiniz “ Aaaaaahh Allahım ! Ben nerede hata yaptım.”
İş yaşamı dediğin nedir ki bugün varsın, yarın yoksun… Sonuçta insanların yaşamlarına dokunduğun kadar varsın…
Gün gelir keşke şu telefonum bir çalsa dersin, kahve içecek dostlar ararsın…