Çok önemli bir seçimin arifesindeyiz. Seçim sonuçları sadece mevcut iktidarın devamını ya da değişimini değil Türkiye için bir ‘‘eksen kaymasını’’ da beraberinde getirebilir.
Kıyasıya bir rekabetin yaşandığı seçim sürecinde sonuçları bugünden kestirmek çok mümkün gözükmüyor. Her gün yeni bir müjde ile güne başlarken her akşam gelen yeni bir algı operasyonu ile geceyi bitiriyoruz. Gündüz gelen müjdeler mi etkili olacak yoksa gece yarıları gelen olumsuz haberler mi onu sandıklar açıldığında göreceğiz. Tabii ki böyle bir ortamda seçime giden vatandaşın kafası karışırken mantıklı düşünmesi ve sağlıklı karar vermesi de zorlaşıyor.
İktidar cephesi 20 yıllık gayretin neticesinde ortaya çıkan eserlerini günbegün seçmenin huzuruna çıkarırken karşı tarafta Kılıçdaroğlu ise mutfağından yaptığı yayınlarla her gün farklı bir algıyı vatandaşa empoze etmenin gayreti içerisinde.
TOGG otomobilinin şoför mahalinden hep birlikte başardık diye milletini selamlayan Erdoğan ertesi gün ilk siha gemisi TCG Anadolu’nun güvertesinden neler yapabileceğimizi ilan ediyordu dünyaya, Karadeniz gazının bir yıl boyunca evlere ücretsiz olarak verileceği müjdesi ile kazananın millet olduğu ilan edilirken, ilk savaş uçağımız KAAN’ın kokpitinden dosta güven düşmana korku salınıyordu, 60 senelik bir gecikmenin ardından Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile dünyada nükleer güç sahibi ülkeler ligine çıkmanın haklı gururunu yaşatıyordu milletimize.
Öte yanda ise elinde tuttuğu soğan ile pahalılığı anlatmaya çalışan Kılıçdaroğlu ilk defa bu seçimde Alevi kimliğini ön plana çıkartmaya çalışıyor. Bir gece teröre karşı olduğunu ifade ederken ertesi gece PKK ve FETÖ sempatizanlarına mavi boncuk dağıtmaktan çekinmiyor. Muhafazakâr kesime ve başörtülülere özgürlükler konusunda teminatlar verirken seccadeye ayakkabı ile basarak seküler seçmene de mesajını veriyordu. Milli savunma sanayiinin arkasında olduğunu söylerken Baykar firmasını hedef alan açıklamalara da imza atabiliyor.
Her konuşmasında eski hüviyetine döndüreceklerini söyledikleri Atatürk havalimanını bir gece ansızın ABD’li bir teknoloji şirketine vereceğini açıklayan Kılıçdaroğlu ‘‘dark web dünyası, sizi yabancı istihbaratın eline düşürür. Cambridge Analytica'cılık oynamak sizin kapasitenizi aşar çocuklar’’ diyerek Ak Partinin seçim sonuçlarını manipüle edeceğini de çok rahat bir şekilde söyleyebiliyor.
Hiçbir etkisi ve yetkisi olmamasına rağmen Avrupa Birliğine üye ülkelere vizeyi kaldıracağı tarzındaki yalanları bir kalemde söyleyip geçebiliyor. Karşısındakiler bu bilginin doğru olmadığını ispat etmeye çalışa dursun o çoktan farklı bir mesele üzerinde yalan yanlış algılara başlamış oluyor.
Hitler'in propaganda bakanı Joseph Goebbels’in ‘‘yalan ne kadar büyük olursa inananı da o kadar çok olur.’’ sözünden yola çıkan Kılıçdaroğlu algı ve yalanlarla psikolojik harbin her türlüsüne başvuruyor bu süreçte. Ve gelinen noktada ise Kılıçdaroğlu’nun yalan ve algıları, Erdoğan’ın gözle görülür elle tutulur muhteşem eserleri ile kafa kafaya yarışacak seviyeye ulaşmış durumda.
Goebbels’e mi yoksa Kılıçdaroğlu’na mı nazire olacak ama eskilerin deyimi ile ‘‘yalancının mumu yatsıya kadar yanar’’ sözü üzerinden yalanla yürütülen bir kampanya sandığa ne kadar ulaşır, ulaşsa da başarılı olur mu onu da hep birlikte göreceğiz.
Bu hengamede seçmenin kafası ne kadar karışık olsa da oyunu kullanırken yalan ve algılarla değil elini vicdanına koyarak ülkemiz ve milletimiz için en doğru kararı vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.