Geleneksellik Ve Modernizm Arasında Kadın Olmak

Zeliha Tamer Uçar

Yuvadaki dişi kuşun adı ‘Kadın’dır. Ailenin harcı olan kadının ailede birleştirici, eğitici, dönüştürücü, koruyucu rolleri vardır. Kadın ailede sevginin ve şefkatin kaynağıdır. Dünyadaki bütün toplumlarda, özelde de İslam toplumunda kadın algısı, kadına bakış açısı sadece dini referanslarla değil, kültüre ve örfe dayalı bir bakış açısının, etnik yapının ve İslam öncesinden gelen tutumların izlerini barındırmaktadır. Ne yazık ki güç odaklı çarpık kültürel dayatmalar dinin emri gibi gösterilerek kadın yüzyıllardır baskı altında tutulmaya çalışılmıştır. Oysa erkek ve kadına göre değişen bazı rol farklılıkları birbirlerini tamamlamaya, hayatın kolaylaşmasını sağlamaya yöneliktir.

İSLAM’IN TEŞVİĞİ

‘Oku’ emrinin muhatabı hem kadın hem de erkek olduğu halde kız çocuklarının bu hakkı yüz yıllar boyunca görmezlikten gelinmiştir. Hz. Muhammed (S.A.V) “İlim her Müslümana farzdır” buyurmakla hem kadın hem de erkek cinsini işaret etmektedir. İslam’ın kadınların ilim öğrenmesini teşvik etmesine en güzel örneklerden biri Hz. Peygamber’in okuma yazma bilen ve kendisine biat eden Şifa Hatun’dan eşi Hz. Hafsa’ya okuma yazma öğretmesini istemesidir. Hz. Aişe Arap tarihini ve nesep ilmini çok iyi bilen, fetva veren, hadis rivayet eden müminlerin annesi aydın bir kadındır. Allah Resulü beş vakit namazın dışında cuma ve bayram namazlarını kılmaları için de kadınları mescitlere davet etmiştir. Bir hadis-i şerifte “Kadınları geceleyin mescide girmekten alıkoymayın’” buyurmuştur.

87 MESLEK ERBABI

Peygamber efendimizin eşlerinden Hz. Hatice’nin ticaretle uğraşan; toplumda ileri gelen bir tüccar olduğu, Hz. Zeynep’in ve Ümmü Seleme’nin deri işlediği bilinmektedir. Ümmü Atiyye adlı bir kadın peygamber efendimizle birlikte savaşlara katılmış, hemşirelik görevi yapmıştır. Ayrıca pek çok kadının sağlık hizmetlerinde çalıştığı bilinmektedir. İslam ordusunun yaptığı seferlerin birçoğuna katılan kadınlar gazileri tedavi etme, şehitleri taşıma, yemek pişirme, su taşıma, levazım muhafızlığı gibi görevler yapmışlardır. Esma Bint Umeys isimli kadın sahabenin, ilaç yapımını bilen tıp bilgisine sahip kadınlardan biri olduğu kaynaklarda bildirilmiştir. Bizzat Hz. Peygamber’in çarşı pazardaki esnafı denetlemesi için görevlendirdiği beş kişiden ikisi kadındır. Asrı saadette 87 meslek erbabı kadın tespit edilmiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra da bu aydınlık dönemin bir süre daha devam ettiği, Raşit Halifeler döneminde kadının sosyal hayata etkin bir şekilde katıldığı bilinmektedir.

EV HANIMLIĞI DEĞERSİZLEŞTİRİLİYOR

Günümüzde de pek çok kadının çalışma hayatı içinde olduğu ve aile hayatını en güzel şekilde devam ettirdiği görülmektedir. Aile saadetinin devamı açısından kadının çalışıp çalışmamasının hiçbir önemi yoktur. Aile hayatının huzuru ve mutluluğu ancak karı-kocanın birbirlerinin saygınlığına hürmet etmesi, sevgi, muhabbet, merhamet, güven, vicdan ve adaletle ilişkinin beslenmesine bağlıdır. Ancak kadının çalışması, bir takım geleneksel, örfi, kültürel dayatmalarla ve erkek egemen çalışma dünyasının kadını fıtratından uzaklaştırarak çalışma hayatında var olmaya zorlamasıyla hem içerden hem de dışarıdan güçleştirilmektedir. Bir insan olarak kendini var etme savaşı içerisinde olan kadının, çalışmak istemesi halinde, üstlenmesi gereken yük ağırlaştırılmaktadır. Hem geleneksel aile yapısı hem de erkek egemen çalışma dünyası çalışmak isteyen kadına bedel ödetmektedir. Çalışmayan kadın ise daha büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakılmakta; ev hanımlığı değersizleştirilmekte, akşama kadar ne yaptın ki eleştirisiyle evde ailesi için fedakarlıklarda bulunan kadın horlanmakta, daha da ötesi ekonomik gücü olmayan kadının hakları zafiyete uğratılmaktadır.

BENZERLİK GÖSTERİYOR

Bugün kadın aile ekonomisini ayakta tutmak için dışarıda çalışmakta, çocuğunun bakımı, eğitimi ile ilgili tüm sorumlulukları üstlenmektedir. Ev içi işlerin yönetiminden ve düzeninden sorumlu tutulmakta ve bütün bunları yaparken de gülümsemesi istenmektedir. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan çalışan kadın; gündüz ekmeğinin peşinde, akşam geç saatlere kadar ilgi ve şefkatle evlatlarının ödevleriyle, dertlerine çare olmakla, eşiyle, ertesi günün yemek hazırlıklarıyla, yuvasını ertesi güne tertip-düzen içinde bırakma telaşıyla meşgul olmaktadır. Erkeğin desteği ise sadece vicdanına bırakılmaktadır. Aslında günümüz çalışan kadınının hikayesi, tarlada ekin biçerken doğum yapan, sonra da yavrusunu sırtına bağlayıp işine devam eden ninelerimizin kaderleriyle ne kadar da çok benzerlik içerisindedir.

MECBURLAR

“Anneme benzemeyeceğim, kendimi var edip ayakta duracağım” diyen kadın aslında var olmak için kendini feda etmektedir. İş hayatının, evin, ailenin, çocukların tüm sorumluluğunu tek başına sırtlanan günümüz kadını daha büyük fedakarlıklar ve sorumluluklar altına girip kendini tüketerek tam da annesinin davranışlarını modellerken bulmaktadır kendini. Geleneksel bakış açısı kadını evin düzeni, çocuğun bakımı ve eğitiminden sorumlu tutmaktadır. Erkeğin kariyeri kadının kariyerinden öncelikli görülmektedir. Kariyer yapmak isteyen kadın kendinden fedakârlık yapmaya mecbur kalmaktadır. Kaldı ki bugünün ekonomik şartları kadını çalışmaya mecbur bırakmaktadır. Eşitlikçi ve adaletli bir ilişkide erkek ve kadın ev, çocuk bakımı ve karar alma sorumluluğuna paylaşmalıdır. Dayanışma içerisinde hayatı kucaklayan kadın- erkek ilişkilerinde huzur ve mutluluğun olduğu muhakkaktır.

DOĞASINA TERS DÜŞMEDEN

Kadın ve erkek arasında yaratılış bakımından bir üstünlük ve zayıflık yoktur. İslam, kadın ve erkeği birbirini tamamlayan bir bütün olarak görmektedir. Aralarında hiyerarşik bir üstünlük anlayışı olmayan kadın ve erkeğe üstlendikleri sorumluluklar doğrultusunda yetkiler tanınmıştır. Kadın ve erkek insanlık açısından birbirinin eşdeğeridir. Hamilelik, emzirme, annelik gibi fıtri farklılıkları ve görevleri olan kadına hem devlet hem de aile düzeni içerisinde pozitif ayrımcılıkla destek olunması gerekmektedir. Sağlıklı bir toplum yapısının temini için kadının saygınlığının korunarak iş gücüne katılmasının sağlanması, fıtri farklılıkları gözetilerek desteklenmesi, kadının da bir birey olarak kendini gerçekleştirmesine fırsat tanınması şarttır. Kadınlar herhangi bir üstünlük peşinde değildir; kadın yaradılış doğasıyla ters düşmeden, geleneksel ataerkil yapının ve modern hayatın dayattığı mağduriyetlerden sıyrılarak, kendini tüketmeden var olmak, yaşamak ve yaşatmak istemektedir.