Evcil Hayvanınızı Sokağa Bırakma İle Evladınızı Sokağa Terk Etme Arasında Ne Fark Var

Sosyolog Aygül Fazlıoğlu

Hayvan sevgisi ile hayvan edinme sorumluluğunun ayrı şeyler olduğunun ve evcil hayvan sahiplenirken, bir oyuncak, bir eşya veya bir süs bitkisi değil de, bir “can” aldığımızın farkındalığında mıyız?

Bir önceki yazımda “hayvanlara yapılan şiddet”  konusunu irdelemiştim ve siz değerli okurlardan çok olumlu ve duyarlı tepkiler aldım.


Ve, aslında çok duygusal, yardımlaşma duygusu gelişmiş, muhtaç ve güçsüzlere karşı empati duygusu yüksek bir toplum olmamıza karşı, son zamanlarda vicdanlarımızı örseleyen kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yönelik şiddetin nedenlerini ve ne yapılması gerektiğini tartıştık.
Bugünkü yazımda ise, “evcil hayvan edinme sorumluluğuna” değineceğim.
Her insanda hayvan sevgisi vardır. Fakat bu sevginin dereceleri farklıdır.


 Bazılarımız sever, ama bir evcil hayvan edinip, evde bakmak sorumluluğunu üstlenmek istemez. Bunun yerine sokak hayvanlarına su verir, yiyecek verir, barınakta yaşayan hayvanlara maddi yardımda bulunur. Sokak hayvanlarına destek vermek amacıyla kurulan HAÇİKO ve HAYTAP gibi ( çok başarılı ve faydalı işler yapan) kuruluşlar da, kaza geçiren, yaralanan hayvanlarının tedavisini yaptırmanın yanı sıra hayvan hakları ile ilgili yasanın çıkması için büyük çaba göstermektedirler.


Bazı insanlarda ise hayvan sevgisi çok yüksektir. Sahiplendikleri evcil hayvanı, kendi çocuklarından ayırt etmez, ya da sahip olamadıkları çocuklarının yerine onları koyarak, çocuk özlemlerini giderirler.
Bu iki durumda da sorun yoktur.
Ama az sayıda olsa da, bir kısım insanımız var ki, hayvan sevgisi ile bir hayvanın sorumluluğunu alma olgusunun farkında değillerdir. Çocukları seviyor ve istiyor diye, evcil hayvan (daha çok köpek) edinirler, ama bir süre sonra ona bakmak zor gelir ve geldiği aileye koşulsuz sevgi ile bağlanan hayvanı, ya sokaklara ya da aldıkları pet-shoplara geri bırakmanın, yani ondan kurtulmanın yolunu ararlar.


Oysa bir evcil hayvan edinme süreci, sadece çocuğun isteğine bırakılmayacak kadar önemli bir ortak karar alma sürecini gerektirir. Aile bir oyuncak, bir eşya veya bir süs bitkisi değil de, ilgiye, sevgiye, bakıma muhtaç bir “can” aldığının ve bu “can”ın sorumluluğunun bir çocuğa bırakılmayacak kadar büyük olduğunun farkındalığında olmalıdır.
Kız kardeşimin spanish cooker cinsi bir köpekleri var. İsmi Şans. Şans’ın sahiplenilme sürecinde, yeğenimim çok istemesine rağmen, kız kardeşimin uzun süre karşı çıktığını hatırlıyorum. Çünkü çalışıyordu ve evde bir köpeğe bakabilecek zamana ve fiziki şartlara sahip değildi. Emekli olduğunda artık kızının ısrarlarına ve o büyük hayvan sevgisine yenik düşmüştü. Bu şartlarda evin yeni üyesi olan Şans’ın, bir süre sonra ciğerlerinden hasta olduğunu öğrenen aile, veterinerin “ bu hayvan ölecek, bunu aldığınız yere iade edip, paranızı geri alın” demesine rağmen “eğer iade edersek, pet- shop şartları altında kesin ölür, ama bizim yanımızda iyi bakımla belki yaşama tutunabilir” diye bu öneriyi ret etmişlerdi. Ve Şans bu öngörüyü haklı çıkarıp, ailenin üçüncü çocuğu muamelesi gördüğü evde şu anda 14 yaşında ve sağlıklı bir hayat sürüyor.


Tuvalet eğitiminin alındığı ilk üç ay ve sonraki dönemlerde çok zorlandıkları süreçler (gece vakti sokağa tuvalete çıkmalar, seyahatlerde araba tutması nedeniyle kusmalar, yediği yemeği dokunması nedeniyle yaşanan ishal durumları) yaşamalarına rağmen  Şans’dan hiç vazgeçmediler. Çünkü aile olarak ortak bir karar almışlardı ve bu kararın arkasında duracak sorumluluk bilincine sahiptiler.


Evde beslenen hayvan (kedi, köpek, kuş vs.) sahibine koşulsuz sevgi ile bağlıdır. Bu öyle bir sevgidir ki, kapıdan girdiğinizde sizi, havlayarak, kuyruk sallayarak, zıplayarak (çocuğunuz bazen eve geldiğinizi bile farkında olmayabilir) karşılar, oturduğunuzda yanınıza oturmak ister, patisini veya sırtını size dayayarak bir şekilde sizinle temas etmek ister. Onu sevin, okşayın diye sizi zorlar. Bir yerde, altıncı hisleri çok güçlü olan kedilerin, sahiplerinin ağrıyan veya hasta olan yerlerine yattıklarını okumuştum.


Hayvanların insanlara sevgisi, böylesine karşılıksız olmasına rağmen, sokaklarımız ve barınaklarımızda çok sayıda terkedilmiş cins köpek bulunmaktadır. Geçici bir hevesle sahiplenilen bu hayvanlar, bir süre sonra bakımları zor diye alıştıkları sıcak yuvalarından sokaklara terkedilmektedirler.


Gözlemlediğim ve beni en çok üzen ise, yazlık yerlerde sahiplenilen hayvanların, tatil bittikten sonra oralarda terkedilmesidir. İnsanların çekip gitmesiyle, yiyecek sıkıntısı çeken birçok hayvanı bekleyen acı son, maalesef açlıktan ölmektir.


Özüne baktığınızda evcil hayvanınızı sokağa bırakma ile evladınızı sokağa terk etme arasında ne fark var acaba?

Son Söz


Yaşadığımız dünyanın sahibi değiliz. Bu dünyayı pek çok canlı türü ile ortaklaşa paylaşıyoruz. Bu canlı türlerinin en akıllısı olabiliriz. Ama sahip olduğumuz bu akıl, bizim diğer canlılara karşı, üstün tutum sergilememizi gerektirmez. Çünkü doğada her bir canlının bir işlevi, bir değeri var.


Biz insanlar üstün aklımızla bu dengeyi koruyup, gözetlemeliyiz ki, ortak faydayı yaratabilelim. Bir hayvan türünün yok olması, bir bitki türünün yok olması insanlığın zararına bir sonuç oluşturur.
Dünyayı yaşanılabilir kılan esas şey, her canlının yaşam hakkına saygı duyulması, korunup, gözetilmesidir.