Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşan bir videoda Boşnak kökenli Avustralyalı oyuncu Reşat Strik’in kırık bir Türkçeyle ‘‘Türkiye'ye dışarıdan bir saldırı düzenlendiğini ve Türk insanının bunun farkında olması gerektiğini ifade ederek, "Türkiye, en iyi Müslüman ülke. Biz de Müslümanız. Erdoğan'ı siz istemiyorsanız biz alırız’’ diyordu.
‘‘Kaç tane ülkeler gezdim. Tüm insanlar Erdoğan'ı sevdiğini söylüyor. Anlıyorum dolar yüksek, domates yüksek ama açık açık görüyoruz ki Türkiye'yi batırmak istiyorlar. Zor coğrafyalardaki yaşamları yakından tanıma, onların duygu ve düşünce dünyasına yolculuk yapma fırsatı bulduğunu söyleyen Strik, Türkiye'nin içindeyken son 20 yılda yaşanan gelişmelerin net görülemediğini, Türkiye'ye dışarıdan bakmak gerektiğine vurgu yapıyor.’’
Erdoğan'ın Bosna'ya çok yardım ettiğini belirten Strik, ‘‘Türkiye, en iyi Müslüman ülke. Biz de Müslümanız. Erdoğan'ı siz istemiyorsanız biz alırız.’’ diyerek sözlerini tamamlıyordu.
Boşnak kökenli Avustralyalı bir oyuncu için Erdoğan ne ifade ediyor. Türkiye’nin son çeyrek asrına damga vuran Erdoğan yurt dışında niye çok seviliyor. Strik’in sözünü ettiği 20 yılda yaşanan gelişmeleri bir hatırlayalım isterseniz.
Türkiye gibi seçim süreçlerinde rekabetin yoğun yaşandığı, ideolojik kamplaşmaların had safhada olduğu, dış müdahalelerin eksik olmadığı bir ülkede girdiği her seçimi kazanarak 20 yıl boyunca aralıksız bir şekilde ülkeyi yönetmek her baba yiğidin harcı olmasa gerek.
20 yıllık iktidarında sadece seçimlerle mücadele etmek zorunda kalmadı Erdoğan. Çok farklı ve sinsi rakipleri de vardı. Türkiye için kronikleşen darbe tehdidini hep ensesinde hissetti. 27 Nisan Muhtırasını ve 15 Temmuz hain darbe girişimini kararlı bir şekilde bastırdı. Taksimi işgal eden gezicileri dağıttı, devlet kademelerine sinsi bir şekilde sızan Fetö mensuplarını bertaraf ederken aynı azim ve kararlılıkla terör belasını da ülke topraklarından temizledi.
Ayasofya’yı 86 yıl sonra aslına döndürürken, 36 yıl sonra Karabağ’ın kurtulmasına, 46 yıl sonra ise Maraş’ın açılmasına vesile oldu.
Askerine verdiği piyade tüfeğini bile yurt dışından alan ülkeyi yurt dışına helikopter ve SİHA satar hale getirdi.
Memleketin her noktasına mührünü vurdu, dünyanın en prestijli projeleri onun döneminde yapıldı. İstanbul Havalimanı, Marmaray, Avrasya, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, Elektrikli Otomobil TOGG, TANAP, AKM, Mersin Akkuyu Nükleer Santrali ve Şehir Hastaneleri yaptıklarından sadece ilk akla gelenler.
IMF'nin Türkiye Masası şefi Carlo Cottarelli’yi havalimanında düğün dernek ile karşılayan, on milyon dolar borç için Avrupa başkentlerinde kapı kapı dolaşan, deprem yardımı olarak gelen paralarla memurunun emeklisinin maaşını ödeyen bir ülkeyi dünyanın en büyük 11. Ekonomisi haline getirdi. Yardım alan değil dünyanın en çok yardım yapan ülkesi haline geldik onunla birlikte.
ABD’nin uydu devleti pozisyonundaki ülkeyi bölgesinde söz sahibi, oyun kurucu bir ülke haline getirdi. Dünya 5’ten büyük diyerek egemen güçlere meydan okudu, One Minute çıkışı ile mazlumların gönlüne girdi.
Azerbaycan nasıl isterse öyle yanındayız diyerek kardeşliğini, herkes Katar’ın karşısında olsun biz yanındayız diyerek dostluğunu gösterdi.
Anadolu’ya hapsedilmeye çalışılan bir milletin zincirlerini kırdı. Sadece Afrika kıtasında 30 farklı ülkeyi ziyaret ederek siyasi ve ekonomik ilişkileri güçlendirirken kara kıtada hüküm süren Fransa’nın hegemonyasını zayıflattı.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra yurt dışında en aktif olan ikinci orduya sahip. Türkiye’nin hâlihazırda üç kıtada 15 ülkede askeri üssü bulunmakta. Bu askeri varlık ile ülkemizin Adriyatik’ten Çin’e stratejik veya etnik, dilsel, tarihi bağları olan bir çok ülke ile ilişkilerini de göz önünde bulundurursak Türkiye bölgesel bir güç olmaktan ziyade küresel bir oyuncu olma yolunda hızla ilerlemekte.
Türkiye’nin yirmi yıllık süreçte uydu devletten bölgesel bir güce evirilmesindeki en büyük pay tabii ki Erdoğan’a ait. Onun bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi milletin üzerine serpilmiş olan ölü toprağını silkeledi ve ana kodlarına dönmesine vesile oldu.
At sırtında 150 yılda beylikten imparatorluğa geçme tecrübesi olan bir milletin bu zamanın şartlarında çok daha kısa süreler içinde neler yapabileceğini hayal etmek çok zor olmasa gerek. Bu potansiyelin farkında olan Batılı güçlerin de bu gidişatı durdurmak için on yıldır neler yaptığını da hep birlikte görmekteyiz..
Bugünlerde Bosna-Hersek’ten Sırpların ayrı bir ordu kurdukları ile ilgili haberler geliyor. Bosnalı kardeşlerimiz endişeli olabilir ama biliyorlar ki Azerbaycan’ın, Katar’ın, Libya’nın dimdik yanında duran Türkiye, Bosnalı kardeşlerimiz içinde bir saniye bile düşünmeyecek ve anında müdahale edecektir.
Erdoğan liderliğinde bir Türkiye, Boşnaklar için de mazlum tüm milletler için de bir güvencedir.
Kusura bakma Reşat kardeş, ERDOĞAN’ı veremeyiz. Daha yapılacak çok işimiz gidilecek çok yolumuz var.