İnsan zaman ve mekân denilen iki zarfta yaşar. Yaşadığı zamanı kendi tayin edemese de yaşayacağı mekânı kısmen de olsa kendi iradesiyle belirleyebilir. Hatta içinde bulunduğumuz coğrafyanın kaderinin, doğrudan ya da dolaylı kaderimiz üzerinde etkili olduğu, ciddiyetini koruyan bir teori olarak hala karşımızda durmaktadır.
GELECEĞE KOŞAN VARLIK
Havasını soluduğumuz mekân ve fiziki çevre, kendi genetik mirasına dair davranışları bize dayatabilmektedir. Kişi kendi bilgisi dışında gerçekleşen bir doğumun neticesinde dünyaya gelmiş olmasına bakmadan, acziyetini ona haykıran bir çocukluğun ardından, genetik kodlarına yerleştirilen halife oluş sırrının icrasına yönelik adımlar atar. Bu adımlar bazen ıslah bazen ifsada yönelik olsa da beşerî aktivitelerin ilahi esma ve sıfatın tecellisi olması yönüyle dünyanın bugünü ve yarınını şekillendiren adımlardır. İçine bulunduğu ânda insan maziyi özleyen, geleceğe koşan bir varlıktır. Belki de bu zaman bilinci, insanı ‘Yaşayan’ varlık kategorisinden ‘Düşünen bilinçli varlık’ seviyesine yükselten en önemli detaylardan biridir. Zaman eylemlerimizin terazisidir. İlerleme ya da gerileme duygusu, mevsimlerin gündüzlerin gecelerin geçmesiyle anlaşılabilen hassas bir bilince tekabül eder. Doğum, ölüm, çocukluk, gençlik ve yaşlılık gibi kavramlar, zamanın hassas terazisinde özgül ağırlığını elde eden kavramlardır.
ÖZGÜR TERCİHLER
Alışkanlıklarımızı, bizi kuşatan zaman ve mekâna borçluyuz. İnsan zaman ve mekân karşısında eli kolu bağlı bir kafes mahkûmu değil, zamana da mekâna hükmünü geçiren, zaman ve mekanla mukayyet sınırlı olmayan bir yaratıcının rahmet-ü inayetiyle iradesini Hak yolunda kullanan, bireyselliğini kulluğuyla gerçekleştiren özgür bir varlıktır. Hak karşısında kendi sınırlarını bilerek elde ettiği bu özgürlük ona marufu emretme, münkeri reddetme inisiyatifini verir. İnsanlar eylemlerini kendi özgür tercihleriyle yaparlar. Kendi yaptığı hataların sonucuna katlanmak, başarılarının mükafatına nail olmak bu özgürlüğün pratik sonucudur. Geleceği inşa etmek insanın özgürce yapacağı eylemlerden biridir.
TEVEKKÜL BİLİNCİ
Müslüman her zaman ve mekânda Hakka tevekkül bilinciyle donanan kimsedir. Günübirlik şikayetler, bu çözümsüz şikayetlerin sonucunda gelen depresyon vb. hastalıkların pençesinde bâtıla yem olmayan kimsedir. Direncini kaybeden kişi varoluş gayesine nankörlük etmiş demektir. İnsan kendisine ihsan edilen yetenekleri ancak bilgi sahibi olarak fark edebilir. Zaten bilgi ve marifetin gayesi bir iç varoluşun haritasını çizmek, bu harita üzerinde yürüyerek dış dünyayı imar etmek değil midir? Kader ve kazaya inanan mümin akıl, ne iradeyi sıfırlayan pasif bir cebriliğin zindanında, ne de her şey hakkında hüküm verme cüretini, netice veren ilmi kariyerlerin sahte özgürlüğünde yaşar.
HAKKIN RIZASI
İnançlı bir kimsenin sabit vatanı iradesidir. Mümin, fazl-u ihsanına teşekkür ederek Hakkın rızasını kazanmak, peygamberine layık ümmet olmak için gecesini gündüzüne katarak insanlığın yararına küçük iyilikler biriktirir. Bu mütevazı fakat ayağı yere basan, liyakate dayanan, alın teriyle elde edilmiş küçük mutlulukların, fert fert çoğaldıkça evrensel mutluluğa dönüşeceğini bilir. Peşin saadetlerin peşinde koşmaz. İşini ciddiyetle yapar. Görev ahlakını dindarlığının namusu sayar. Yaşadığı musibetleri düştüğü yerden yeniden ayağa kalkma kamçısı olarak görür. “Bu, kaybettiğiniz şeylere üzülüp ümitsizliğe düşmemeniz, Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” (Hadid 57/23) ayeti ile “Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (Bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Ali İmran 3/103) ayetlerini kendine rehber edinir. En büyük yarın olan ahiret hayatına, sadece bir amentü ritüeli olarak değil, olmazsa olmaz bir yaşam felsefesi olarak bakar. Gelecek, bilgiye saygı duyanların, toplumun da bilgiye saygı duyanlara saygı duyacağı bir zaman dilimi olduğu zaman değerlidir.
ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ
Harvard Üniversitesi’nde on yıl süreyle fen edebiyat fakültesinin dekanlığını yapan Prof. Henry Rosovsky'nin TÜBİTAK tarafından Türkçe olarak yayınlanan "Üniversite, Bir Dekan Anlatıyor" adlı kitabındaki bir cümle, somut bir gelecek inşasında en temel argümanlardan birini bize fısıldamaktadır: “Bir üniversitede bilgili olanların söz hakkı daha fazladır.” (s.282) Bilgi sahibi olanlara hürmet, bir toplumun kalitesini belirler. Üniversiteler bir nehir halinde ilk insandan bugüne aktarılan bilgilerin güncellenerek yarınlara taşındığı, teoriden pratiğe geçişin en yüksek imkanları olması yönüyle bütün vatandaşların bir şekilde uğraması gerektiği en önemli bilgi merkezleri, toplumun bilgi ve kültür seviyesini yükseltmesi gereken en üst düzey kurumlardır. Geleceği inşa etmesi beklenen fertlerin yolu bir şekilde üniversiteye çıkmak zorundadır. Tasnif edilmiş bilgiyi elde etmek, bu bilgiyi Müslümanca yaşamın kılavuzu yapmak için üniversite eğitimi şarttır.
AÇIK ÖĞRETİM
Ülkemizde çok sayıda üniversitenin açılması, -Zaman zaman polemik konusu olsa da- bir entelektüel ilerlemenin alfabesi olmuştur. Örgün eğitim yanında özellikle açık öğretim gibi uzaktan eğitimin özendirilmesi, ikinci üniversite imkanlarının daha esnek hale getirilmesi, -her ne kadar keyfiyet ve nitelik açısından ciddi formasyon eksikliklerini barındırsa da- ülkenin kültür seviyesine ciddi katkılar sağlamaktadır. Özellikle daha lise bile okumadan gerek ailevi baskılar gerek duygusal savrulmalar sonucunda erken yaşta evlenen, yuva kuran, kırk yaşında torun sahibi olan ev hanımları, açık öğretim-ilitam gibi eğitim fırsatları sayesinde gözle görülür bir kültür seviyesine yükselmektedirler. Klasik dedikodularda tükenip giden heder olan hayatlar yerine, söz konusu üniversite fırsatları sayesinde kitap okuyan, araştıran, belli bir alanda akademik disipline sahip olan anne babalar yetişmektedir. Hayatı boyunca bir kitabı başından sonuna kadar okumayan binlerce kadın ve erkek ebeveyn, açık öğretim ya da uzaktan eğitim fırsatları sayesinde bir masada oturup –velev ki sınav kaygısıyla olsun- bir kitabı okuma, okuyup anlama mutluluğunu elde etmektedir. Geçmişte özellikle imam hatip ilahiyat alanındaki eğitimlere yönelik jakoben bakış açısını yansıtan baskılar, muvakkat geçici bir savrulmaya neden olsa da farklı çözüm yolları bulmanın da dolaylı bir imkanı olmuştur. Özellikle ilahiyat alanında uzaktan eğitim fırsatları sayesinde Arapça ’ya, dini ilimlere ilgi geçmişte olmadığı kadar artmıştır.
VAROLUŞ TEŞEKKÜRÜ
Unutulmamalıdır ki günübirlik ekonomik, politik ve yerel tartışmalarda heder edilen nesiller, tutarlı, somut ve sınırlı bilgilerle tanışmadığı için fesadın ve kaosun anahtarı olmaktadır. Neyi bilmediğini bilen kişiler ancak birey olabilirler. İbadet-ü tâat Müslüman bir bedenin varoluş teşekkürüdür. Dindarlığını tutarlı bir eğitim ve öğretimle taçlandıran kimseler ancak yarınları kuracaktır. Yarınlar aslında dün ve bugünün nesebi sahih çocuklarıdır. Savaşlar, göçler dünyanın fiziki coğrafyalarında kısmen değişiklikler meydana getirse de bu tür zahirde toplumlara angarya olarak görülen olumsuzluklar yeni dirilişlerin mayası yeni sentezlerin hamuru olabilir. Gelecek, tasavvuftaki en önemli disiplinlerden biri olan, yaşadığı vakti en iyi şekilde değerlendirmek şeklinde tercüme edilebilecek ‘İbnü’l-vakt’ şuuruna ermiş bugünlerin rahminden doğacaktır. Gelecek, dinin en yaşanabilir güncel nebevi mirası olan tasavvufun klişeleşmiş isim ve imajına değil, varlığı kucaklayan ince ruhuna hayran yüreklerin salih amellerinde şekillenecektir.
ÖĞRENMEYE AÇ
“Ne içindeyim zamanın/Ne de büsbütün dışında” diyen Tanpınar gibi şairlerin, melankolik bir zaman algısını hakikat şeklinde sunmaları mazur görülebilir. Fakat toplumun psikolojik sosyolojik estetik değerlerini inşa makamında bulunan bir öğretmenin, akademisyenin ya da en küçük daireden en geniş anlamıyla yetki ve karar mekanizmasında bulunan idarecilere kadar hemen herkesin verilere dayanan, planlanmış bir gelecek tasavvurundan yola çıkmış olması icap eder. Bu tasavvur da ancak bilgiye, öğrenmeye aç, merhamet ve insaf ahlakıyla taçlandırılmış bilgi ve görgü toplumunu inşa etmek suretiyle olur.