Edebiyat ve şiir ruhun derinliklerinde çırpınan duyguların en ince terennümlerle ifade edilişi; gündelik kelimelerin sıradanlığıyla ifade edilemeyen hislerin hayata dökülüşüdür. Bazen aşkın dizelere düşen gölgesi, bazen yârin rüzgâra hiç değmemiş nefesidir. Güzeli, güzelliği en çarpıcı dille yansıtan; acıya çileye ayna tutan, yalnızlığı paylaşılmaz kılandır. Sadece kişisel duyguları değil, insana ait olan evrensel, milli ve manevi her duygu ve düşünceyi sahiplenen, besleyen ve süsleyen bir olgudur. Çağ açıp kapatacak kadar güçlü, bir kuşun kanadındaki yaraya değinecek kadar da rikkatlidir edebiyat. Oysa bazen nasıl da küçümsenir kıymet bilmez dillerde. “Edebiyat yapma” lafını ne çok duyarız bazı hoyrat konuşmalar içinde. Oysa hepimizin ne çok ihtiyacı vardır kökü “edep “olan bu kavramın hassasiyetinde birleşmeye. Evet, kimilerine göre sanat ve edebiyat, anlamsız boş uğraşlar olabilir. Onlar edebiyatın barındırdığı gerçek manayı kavrayamayanlardır eminim. Lakin gerçek ilim sahipleri bilir ki dünya yaratılalı beri sanat ve edebiyat evrensel bir olgu olmuş ve her dönemde insanlığa ciddi anlamda hizmet etmiştir. Bu bağlamda biz de Zarif Yazılar köşemizde edebiyata mevzu olan farklı konuları derlemeye gayret ediyoruz. Bu sayımızda da “Sanat ve Cihad” kavramı üzerinde durmak istedik. Tam da zarif şairin arzu niteliğindeki dizelerinde olduğu gibi:
Dedi ki: Sen şairsin elindeki bu taş ne?
Dedim ki: Şair aşka boyun eğer zulme değil!
Cihad, asıl manada Allah yolundaki her türlü faaliyet ve hareketin adıdır. Hakkı üstün ve hakim kılmak için gayret sarf etmektir. Başka bir ifadeyle cihad, İslam'ın aksiyon yönüdür, onun hamle gücüdür.
"Cihad" kelimesi, Batı dillerinde genelde "kutsal savaş" şeklinde tercüme edilse de bu tercüme, şüphesiz ki İslamiyet’i silah zoruyla yayılan bir din olarak gösterme gayretinden kaynaklanmaktadır.
Hâlbuki "cihad" kelimesinin karşılığı "savaş" değildir. Allah yolunda savaşmak da bir tür cihad olmakla beraber; cihad kelimesi, Allah'ın dinini yaymak için yapılan her türlü faaliyet ve hareketi içine alan bir kavramdır. Elbette ki bu faaliyetler maddesel güçle sınırlı değildir, olamaz da.
Edebiyat deyince aklımıza elbette, ilk olarak belagat sanatının zirvesi Kuran-ı Kerim gelir. Başvuracağımız ilk kaynak da odur şüphesiz. Önce Kuranın cihad anlayışına birkaç örnekle ışık tutalım, görelim ne söyler:
Bakara Suresi, 218. ayet: Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Enfal Suresi, 39. ayet: Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
Tevbe Suresi, 16. ayet: Yoksa Allah içinizdeki cihad edenleri ve Allah'dan, Peygamber'den, müminlerden başka hiç kimseyi sırdaş edinmeyenleri belirlemeden sizi kendi halinize bırakacak mı sandınız? Allah yaptığınız her işten haberdardır.
Tevbe Suresi, 20. ayet: İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
Peygamber Efendimizin cihad üzerine bize miras bıraktığı hadisler de Kuran kaynağından uzak değildir. Mevzuyla ilgili en kuvvetli örneklerden birkaç not düşmeden geçmemek gerekir. Resul-ü, Nebiyyi Zişan Efendimiz bu hususta buyurur ki:
“Allah’ın yolunda cihad ediniz! Kuşkusuz ki Allah’ın yolunda cihad, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah Tebâreke ve Teâlâ cihad sebebiyle üzüntü ve hüzünden kurtarır.” / Ahmed Bin Hanbel
“Müşriklerle, mallarınızla, ellerinizle, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin!” /Ebu Davud 2504
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke’nin fethedildiği günü şöyle buyurdu (Buhari)
“(Artık) hicret yoktur! Lakin cihad ve niyet vardır. Cihada gitmeniz istendiği zaman, cihada gidiniz!”
Ayet ve hadislerden yola çıkarak cihad kavramının müminlerin hayatında ne denli büyük bir öneme tekabül ettiğini idrak etmemiz mümkündür. Bütün bu ilahi söylemler izinde her mümin hangi şartta olursa olsun dinini yüceltmek ve tanıtmak gayretinde bulunmalı, Hakkın yolunda hak ile Hakkı savunmalıdır. Bunu yaparken gücü, yeteneği ve zekâsı nispetinde farklı yollar keşfedebilir elbette. Yani mazinin değerlerinden ibret alarak devrine ve düşmanın hareketine göre örmelidir zırhını.
Hz. Ebubekir r.a buyurur ki: Cihadı terk eden millet, zillete mübtelâ olur?
Tarihteki birçok üstün başarı da Rahmanın rızasına ulaşmak amacıyla elde edilmiştir. Yani cihad arzusudur atalarımıza devletler kurdurup, çağlar açtıran.
Bu bazen Osman Gazi gibi yedi düvelin gıpta ettiği bir devletin kuruculuğuyla başarıya ulaşır. Oğlu Orhan Gazi’ye tembihi de bu yöndedir:
“Bizim mesleğimiz Allah yolu ve bu yolda cihad etmektir. Ve maksadımız Allah’ın Dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir... Sana da bunlar yaraşır...”
Ve sonra Fatih’in fetih sebebidir:
İmtisâli Câhidû fillah olupdur niyyetim,
Din-i İslâmın mücerred gayretidir gayretim.?
(Niyetim, “Allah yolunda mücâhede (cihad) ediniz” emrine uyarak savaşmaktır. Zâten benim gayretim yalnız İslâm dininin bana aşıladığı gayrettir.)
Ve bir dönem cihanı titreten Yeniçerilerin de zikridir cihat:
Farz eyledi Hallâk-ı cihan cihadı,
Hep cenk ile yükselmede ecdâdımın adı?
Hz Ali’nin hüsn-ü niyetidir:
“Ölümün en güzeli cihad meydanında öldürülmektir. Allah’a andolsun ki Allah yolunda bin kılıç darbesiyle ölmek, yatak içinde rahat ölmekten daha hayırlı ve daha kolaydır.”
Şamil Basayev’in cesaretidir:
Bir mücahidi güldürmek istiyorsanız onu ölümle korkutun !
Ve Nurettin Yıldız’ın tabiriyle: Mümin cihadı kadardır.
Tüm bu işaretler gösterir ki kadın erkek herkese farzdır cihad. Belki çok büyük kahramanlıklara imza atamamışsınızdır ahir ömrünüzde. Lakin her fırsat bir nimettir hasenat makamında. Bunu bazen bileğinizle, bazen dilinizle ve bazen elinizle kazanırsınız.
Zalim bir yöneticiye zulmünü haykırarak cihad edersiniz bazen. Bir kulun ayağı takılmasın diye yerden bir taş alırsınız ameliniz ufak olsa da zahiren, niyetiniz büyüktür. Bir garibin duasını kazanırsınız sadakanızla. Onca fitnenin içinde fitneye bulaşmadan dimdik kalırsınız bazen de. Her şeyin bozulduğu, haramın helal gösterilip, kul hakkının hiçe sayıldığı bir düzende hakka girmeden harama bulaşmadan yaşamak olur cihadınız. Bazen bir çocuk yetiştirmektir yaratılışındaki asıl gayeyi bozmadan. Bir yolcuya yoldaş olup susuz bir canlıya su vererek, ağzı dili olmayan garip bir hayvanın yuvasını kollayarak, bazen konuşarak, bazen susarak… Velhasıl, Allah’ın rızasına uygun bir hayatın tamamını cihat niyetiyle yaşamaya çalışarak ulaşırsınız makama kimbilir…
Günümüz dünyasının cihad meydanında resmin, müziğin, edebiyatın, tiyatronun, sinemanın, televizyonun, medyanın ve internetin gücünü hiç hafife alamayız. Tabi bütün bunları amaç olarak değil, araç olarak gördüğümüz sürece etkili olabilirler ancak. Mesela bir ressam, dünyadaki mazlum çocukların, çaresiz kadınların içinde bulunduğu durumu çaresizliği yansıtan bir resim çizebilir. Bir müzisyen, herkesin göz ardı ettiği insani değerleri yahut yapılan zulümleri yaptığı bir beste ile insanlara yeniden hatırlatabilir. Bir yazar, bazen bir öykü bazen bir roman ile binlerce kişinin duygularına güçlü bir yön verebilir. Bir sinemacı, çektiği bir film sayesinde milyonlarca kişinin yüreğine hitap edebilir, engel olamasa da acıyı, haksızlığı herkese duyurabilir. Bir şair, düşmanı tam göğsünden vuramasa da “ Bir zulme engel olamasanız da hiç olmazsa onu herkese duyurun” ikazının muhatabı olarak mazlumun haykırışı, imdadın çığlığı olabilir. İnsandan hayvana zulme ve usulsüz davranışlara maruz kalan her mazlumun yanında durarak yaratılan her canlının yaşamını kolaylaştıracak her tür desteği cihad kavramının bünyesinde güncelleyebilir yani.
Kaldı ki batı dünyası bugün teknoloji, sanat, kültür, sinema silahlarını en etkin biçimde kuşanmışken bunların karşısında kayıtsız durmak aklın işi değildir. Batı, dünyanın neresinde olursa olsun İslam kimliğini farklı silahlarla vurmaktadır. Fuhuşun, uyuşturucunun, alkolün ulaşamadığı iklimlere, bir kitapla, bir filmle, sanal bir oyunla, ideolojik bir şiir veya şarkıyla sızdırıyor zehrini. İslam dünyası da bu silahlar karşısında en etkin biçimde kuşanmalıdır artık. Batının tahrif ettiği muhteşem sanat ve kültür dünyasını, üstün edebi dehasını tekrar uyandırmalıdır. Bir vakit olduğu gibi “ ışık tekrar yükselmelidir doğudan” batının karanlık batağına karşı tekrar güne çıkarmalıdır derunundaki hazineleri.
Malumdur ki; bir ömür bir dava uğrunda ölünecek kadar değerli değilse asla yaşanacak kadar da ehemmiyetli değildir.
O sebeple bir davaya sahip çıkmak; yaşınız kaç olursa olsun Eyyub el Ensar gibi peygamberi mücadele safhında en önde durmak…
Renginiz, ırkınız ne olursa olsun kızgın güneşin erittiği taşın altında Bilali Habeşi gibi diri durmak…
Hz. Yusuf gibi kuyuda dik, zindanda asil olmak…
Cinsiyetiniz ne olursa olsun Hz. Hatice gibi mücadeleci ve kararlı, Hz Ayşe gibi ilimle donanımlı, Meryem gibi iffetli kalmak…
Şartlar her ne olursa olsun Ebu Bekir gibi sadık, Ömer gibi adil, Ali gibi cesur ve Osman gibi edep ve hâya timsali olabilmektir.
Gayemiz bedenimizde Kuran ve Sünnet yoluna adanmış bir ruhu taşımak, insanlık onurunu korumaktır. İnsanın hedef alması gereken en büyük gaye ve en büyük karar Allah'ın rızasını kazanmaktır çünkü.
Allah sabrımızı daim, azmimizi baki, davamızı mübarek, cihadımızı aziz kılsın inşallah…