Dakikalardır bakışıp duruyoruz. Dilimden dökülecek ilk kelimeyi bekliyor önüm deki bembeyaz sayfa -
Ve bir tarlaya ilk tohum düşer gibi ilk
söz de düşüveriyor:
“Bismillahirrahmanirrahîm.” “Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adı ile… “Her gün yeni bir yerden geçmek ne iyi, Her gün yeni bir yere konmak ne güzel, Bulanmadan, donmadan akmak ne ala! Dün, dünle gitti cancağzım! Neler söylemek gerekirse düne ait, Bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Mevlana Aslında ne varsa aklımda şu altı mısrada özetlemiş Mevlana. Bu olsa gerek ulvi bir gönlün sırrı. Yine de o kelam ehlinin nasihatine uyarak, yani yeni ve güzel bir şeyler söylemek arzusuyla, besmeleyle başladım yazmaya… Her yeni eskir, her taze bayatlar, her başlangıç bir şekilde son bulur. Sonsuzu bulanlar dışında elbette. Hayat önümüzde kalır, ölümse her daim peşimizdedir zaten. Zaman su gibi akıp gider, mevsimler kalır aranızda dökülen yapraklarını toplayamadığınız. Yıllar kalır bir gün yerine koyup anılarını sayamadığımız. Planlayıp yapamadıklarınız, belki yapıp belki de yapamayıp pişman olduklarınız kalır kim bilir? Hani diyor ya merhum Turgut Uyar “Her şeyden biraz kalır, kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek insanda biraz acı…” Bazen çokça acı… Kalır işte serde fanilik var, mutlaka bir şeyler yarım kalır. Zira bu dünyada imkânı yoktur tamamlanmanın. Ve imkânı yoktur bu dünyayı tam anlamanın. O vakit çok yürümek lazım ardına bakmadan, ağır aksak da olsa. Sönmeden gece lambaları bir bir, yani günün ışıkları doğana kadar hiç olmazsa… Takılmadan kaldırım taşlarına, aldırmadan yağmura… Geçmiş zamanların kederlerinden ziyade gelecek vakitlerin aydınlığı ve umuduyla… Dünün pişmanlıkları, yarının bilinmezlikleriyle uğraşmak yerine bugünün idrakıyla yürümek lazım. Velhasıl dedik ya geçti geçen ve adı geride kaldı. Anlasak da anlamasak da güzellikleriyle, kederleriyle, bir yıla daha veda ettik. Artık adı mazi, geçen yıl kavramlarının arasına yerleşti bile. Ve yeni bir yıl araladı kapımızı. Umutlarımızla, hayallerimizle besleyip, geçen vakitlerden getirdiklerimizi ekleyerek büyüttüğümüz. Yeni bir yıl, yeni bir başlangıç, ya da yenilenerek devam etmek, yani yeniden başlamak için bir fırsat. Bu ayın zarif meselesi başlamak olsun o vakit diyelim, geride kalan her şeye derinden bir estağfirullah diyerek ve gönülden bir besmele çekerek, başlangıçların en güzeli ile başlamak. Ama besmele çekmenin ne anlama geldiğini hatırdan çıkarmadan. Yani Allah’ın rahmetinden uzak olan ve gazabına uğrayarak dünyada da ahrette de helak olan şeytandan Allah’a sığınarak, korunarak her ne varsa geçip giden ardına bakmadan onun varlığından cesaret alıp yola çıkarak. “Yanımda kimin olduğunun ve gücümü kimden aldığımın bilincin deyim, yalnız değilim” diyerek yani. Ve inanarak, besmeleyle ve hüsnü niyetle başlayan bir işin akıbetinin hayr olacağına. İslam’ın her işe “Besmele” ile başlanmasını emretmesinin büyük hikmetleri vardır elbette. “Besmele”deki nükte; tabiatta ne varsa bütün bunların Cenab–ı Allahı hatırlatmasını ima ve işaret etmektir. Her varlık Allah’ın ayetidir”; “Her ayet de Besmele ile okunur”. “Besmele”yi ihlasla ve samimiyetle okuyan bir nefis; sonunda kâinatı, eşyayı, eşyadaki incelikleri ve onda tecelli eden Hakk’ı tanıyacaktır. Hz Adem’in ilk sırrıdır Besmele. Yani yaradılışın özüdür. Mucizevi bir berekettir . Ayrıca zihinsel bir disiplindir. Öyle ki bizim fark etmediğimiz pek çok hadisede zihinsel disiplin vardır. Mesela bir işi yapmaya kalkışmadan önce niyet edilmesi zihinsel disiplindir. Bunlar dalga harekatına, sürü psikolojisine yakalanma ihtimalini iyice azaltır. Allah bunları bizden boşuna istememiştir. Allah’ın bizim birtakım ritüellerle yatıp kalkmamıza da ihtiyacı yoktur zaten. Bütün bunları bir bütün halinde görebilmektir evla olan. İnsanların yaradılış maddesinde nasıl korunmaya mahsus bir takım kurallar, disiplinler varsa zihinlerinde de vardır. Ve bu kuralların disiplini besmelenin azametinde saklıdır. Öyle kudretli bir azamettir ki bu: “Tek bir âyet olduğu halde, Kur’an’da yüz on dört defa nâzil olmuştur.” Kuran’da surelerin başında bulunan Besmele, aynı zamanda Neml suresinin 30’uncu ayetinde de geçmektedir. Bazı görüşlere göre Fatiha Suresi’nin ilk ayetidir. Besmele Tevbe Suresi hariç bütün surelerin başlangıcında yer almaktadır. İslâm’ın varlık, bilgi ve değere bakışını şekillendiren besmele, kulluk bilinciyle hayatı anlamlandırır. İster dünyevî, ister uhrevî olsun, bir insan her meşru ve anlamlı işinin öncesinde besmeleyi okuyup Allah’ı anmakla, Allah Teâlâ’nın ilâhlığını (ulûhiyetini), kendisinin de kulluğunu (ubûdiyetini) ifade etmiş olur. İşe besmele ile başlamak, “Kendi adıma veya başka bir varlık adına değil, yalnız ve yalnız Allah Teâlâ adına, O’nun rızasını kazanmak aşkı ve umuduyla sadece O’nun izni çerçevesinde bu işi yapmaya başlıyorum.” demektir. Diğer yandan besmele için Yüce Allah’ın doksan dokuz isminden bilhassa “Rahmân” ve “Rahîm” isimlerinin seçilmiş olması son derece anlamlıdır. Besmele çeken bir mümin, Allah Teâlâ’nın engin rahmet ve merhametini ifade eden bu isimleri söylemekle, bütün söz ve davranışlarında rahmet ve merhameti prensip edineceğini ve bu hal ile hemhâl olacağını ilân etmiş olur aynı zamanda. Bir çok Hadisi Şerifte de buna işaret edilmektedir: Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah’ı anarak başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir/sonuçsuzdur.” (HM8697 İbn Hanbel, II, 360) Câbir b.Abdullah’ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber(sav)şöyle buyurur: “(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapa. Çünkü şeytan (besmeleyle) kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. Besmele çekerek, (enine koyacağın) bir tahta parçası ile de olsa kabının (ağzını) ört. Yine besmele çekerek su kabını da ört.” (D3731 Ebû Dâvûd, Eşribe, 22) Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Bilcümle semavi kitâbların anahtarı «Rahman, Rahîm Allah adı ile» dir; yani besmeledir.”(Râmûzû’l-ehâdîs) “Bir vartaya düştüğün vakit: «Rahman, Rahîm Allah adıyla. Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak yüce ve Azîm olan Allah’ın tevfik ve yardımıyladır.» demeye devam et. Zira Cenâb -ı Allah bunların hürmetine belâ ve musibetlerin nicelerini def eder.” (Suyûtî, el-Camius-Sağir, no: 896; Râmûzü’l-ehâdis, 66) Bunlar gibi daha bir çok sahih Hadiste besmelenin hikmeti nakledilmektedir. Ancak yine bizatihi Kurandan edindiğimiz bilgiler ışığında Besmelenin tarihi geçmişi çok daha evvele dayanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de bir peygamberin bir kraliçeye yazdığı mektubu anlatan benim de bir edebiyatçı olarak okumaya doyamadığım muhteşem bir kıssa vardır ve bu kıssada besmelenin kadim tarihine dair önemli bilgiler yer alır. Kıssa özetle şöyledir: “Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan muazzam bir ordu, büyük bir düzen ve disiplin içinde yola koyulmuşlardı. Karınca vadisini henüz geçmişlerdi ki, ordunun kudretli komutanı Hz. Süleyman, Hüdhüd isimli kuşun orada bulunmadığını fark etti.“Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı? ” diye sordu etrafındakilere. Ancak kimse onun nerede olduğunu bilmiyordu. Kendisine haber vermeden uzaklaşan bu kuş, Hz. Süleyman’ı çok öfkelendirmişti. “Eğer bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmezse, ya onu ağır bir şekilde cezalandıracağım ya da kafasını keseceğim.” dedi oradakilere. Neyse ki, çok geçmeden Hüdhüd Hz. Süleyman’ın yanına çıkageldi. Üstelik kendisini affettirecek önemli bir haber getirmişti ona. “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. (Yemen taraflarındaki) Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” dedi ve şunları anlattı, Hz. Süleyman’a: “Ben, Sebe’ halkına hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm. Onun ve halkının, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” Bunun üzerine Hz. Süleyman, Hüdhüd’e, “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.” dedi ve ona bir mektup vererek, “Benim şu mektubumu götür ve onlara ver, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.” diye emretti. Hüdhüd mektubu alıp vakit geçirmeden Sebe’ kraliçesi Belkıs’a ulaştırdı. Mektubu alan Belkıs, halkının ileri gelenlerini toplayarak onu okumaya başladı. Mektubun ilk cümlesi şöyleydi: “İnnehû min Süleymâne ve innehû bismillâhirrahmânirrahîm”(Mektup Süleyman’dandır ve Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla (başlamaktadır.) ”( Neml, 27/17/30.) Bu çarpıcı hikâye, İslâm’ın en önemli sembollerinden olan besmelenin ne kadar uzun ve köklü bir tarihe sahip olduğunu gösterir bizlere. Bu kutlu lafız, Hz. Süleyman’ın mektubundan önce, Hz. Nuh’un dilinde de görülür. Kendisine iman edenleri tufandan kurtarmak için onlara gemiye binmelerini söylediğinde, Hz. Nuh’un dudaklarından besmele dökülür:“Bismillâhi mecrâhâ ve mürsâhâ”) (Geminin yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır.) (Hûd, 11/41) Ne kadar manidardır ki, Kur’an’da ilk nâzil olan ve İslâm vahyinin başlangıcını teşkil eden “İkra’ bismi rabbike’llezî halak” (Yaratan Rabbinin adıyla oku!) (Alak) âyeti de besmele yi ihtiva eder. Ancak Müslümanların “Bismillâhirrahmânirrahîm” cümlesi ile ilk tanışmaları, Mekke’de nâzil olan ve başlangıçta hikâyesi anlatılan Neml sûresindeki söz konusu âyet ile olur. Böylece Resûl-i Ekrem de ilk defa mektuplarında “Bismillâhirrahmânirrahîm” metnini kullanmaya başlar. Hatta Hz. Peygamber’in (sav), sûreler arasında besmele bulunmadığı için, okuduğu bir sûrenin sona erdiğini ancak besmele cümlesi nâzil olduktan sonra kolayca fark edebildiği rivayet edilir. Görülüyor ki dünya yaratılalı beri yaratıcının zikri dillerden dillere dolanmaktadır. Ve yine biliyoruz ki helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah’ın adını anmak, her müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur’an-ı Kerîm’de buna işaret eden pek çok emirler, vardır. “Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok Allah’ı anın. ” (el-Bakara, 2/200). “Namazlarınızı kıldıktan sonra, ayakta otururken ve yanlarınızın üzerinde iken Allah’ı anın. ” (en-Nisa, 4/103). “Rabbı’nın adını an. İhlâs ile O’na yönel. ” (el-Müzzemmil, 73/8) “Rabbı’nın adını sabah akşam an” (İnsan, 76/25). Elbette en güzel söz Hakkın kelamıdır. O kelamın ilham ışığıyla doğar bütün güzel sözler ve gerçek sanatlar. En hisli kaynağıdır yüce kelam belagatın. O ustalardan biriyle ve hamd ile tamamlayalım fermanımızı. Mevlana der ki: Madem Bismillah her hayrın başıdır. Biz de bundan gayri Bismillah ile başlayalım. Hem zaten başlamalarımın hepsi senin isminle Ey Allahım! Senin adına buyur edildim varlık evine…Adını anışım bile senin izninle…Kimseler adımı anmazken, adımı Sen andığın için, dudağım şimdi seni anmanın eşiğinde… Hatırım sorulmazken, hatırımı bilip kendi şerefli muhatabın olarak seçtiğin için beni, Seni anabiliyorum şimdi… İşte şimdi, burada bana verdiğin hayatla, bana lutfettiğin nefesle, bana bahşettiğin dil, damak, dudakla, bana ihsan ettiğin hidayetle Sana sesleniyorum: Bismillahirrahmanirrahim Hani Habibi Kibriya Efendimiz’in besmele ile ilgili “Kâinatın bir dili varsa o da besmeledir” hadis-i şerifinin hattatları aynen çok kuvvetli bir ışığın kelebekleri kendisine çekmesi gibi besmeleye çekmiştir ya işte öylece adınla başladığımız satırları Sana doğru çeksin diye çektik can özümüzden besmeleyi: Bismillahirrahmanirrahim Mecbur değildin ama bana, hayat verdin. Bensiz de edebilirdin ama beni yanında tutmayı diledin, insan olmamı dilemiş olmasaydın kimse hesap sormazdı Sana ama Sen, bir tek Sen vazgeçmedin benden ey Rahman! Hak etmediğim bu varlığıma, bir de sonsuzluk vaad ettin Ey Rahim! Hiç ummadığım bu insanlığımı, bir de cennet ümidiyle sevindirdin, sonsuz yakınlığınla onurlandırdın: Ey Allah, Ey Rahman, Ey Rahim…İyiliğine nasıl karşılık veririm: Bismillahirramanirrahim Arzumuz, Mevlana’nın ruhuyla dokunabilmektir gönüllere. Ve yine zarif şairin diliyledir vedamız. Allahım Yol boyunca Bırakma elimi Düşerim sonra Allahım Niçin halk ettinse beni Kalbime söyle iyice Engellerden arınsın yolum Allahım O güzeller güzeli Hangi iyilik diledi senden Dilerim ben de öylelerini Allahım Yol boyunca Tarih boyunca Başıboş bırakma bizi… Hamd ile…