Saliha Sağdıç
Bir zamanların "giderek küreselleşen dünyada?" şeklinde cümlelerimizi süsleyen moda tabiri "küreselleşme", sanırım artık yerini "dijitalleşme"ye
bıraktı. Sanki dünya, kocaman dijital bir platform ve insanlar artık tuşlara basarak yaşıyorlar. Bazı bilim adamlarına göre yakın bir gelecekte her şey dijital olacak.
Bunun ilk örneği müzik ve medya sektöründe gerçekleşti. Plakların yerini alan cd'lerin yerini de, artık dijital müzik platformları aldı. İnternetten korsan yollarla indirilen şarkılar yüzünden; cd'leri satılmadığı için kıyameti koparan şarkıcılar da, sonunda "madem ki işler böyle yürüyor" deyip değişen sisteme ayak uydurdu. Artık, dinleyiciler beğendikleri şarkıcıların albümlerini internet üzerinden yasal yollardan indirip dinlemeye; şarkıcılar da sattıkları albüm rakamlarını değil, dijital dinlenme oranlarını paylaşmaya başladı.
Kitapların yerini e-kitap, dergilerin yerini e-dergi, gazetelerin yerini ise internet haber siteleri almaya başladı. Yakın zamanda bu sektörün de tamamen dijitalleşebileceği söyleniyor. Artık insanların yazar olmak için kapı kapı yayınevi gezmesine gerek yok mesela. Kendi sosyal medya hesabınızdan yazdığınız yazılar anında milyonlarca insana ulaşabilir. Görsel medyada da durum aynı, sadece internet üzerinden yayın yapan radyo ve tv kanalları var. Çok kısa bir süre önce de sadece internet üzerinden yayın yapan diziler çekilmeye başlandı. Bir süre sonra sektörün tamamen bu noktaya geleceğini söylemek çok da zor değil.
Güncellenen son istatistiklere göre; 7,4 milyarlık dünya nüfusunun ,.42 milyarı, aktif internet kullanıcısıymış. Çocukları ve çok yaşlıları çıkarırsak, neredeyse tüm yetişkinler; aktif olarak dijital dünyanın bir parçası olmuşuz. 2.31 milyar kişinin ise aktif sosyal medya kullanıcısı olduğu açıklanmış.
İlk zamanlar gençlerle aramızda eğlendiğimiz sosyal medyaya artık, babaannemiz, kaynanamız, kaynanamızın gün arkadaşı, eşimizin büyük dayısı bile katılmış durumda. Türkiye'de ise toplam nüfusun yarısından fazlasının aktif sosyal medya hesabı var ve bunun da yine birçoğu
mobil internet kullanıcısı. Bu demek oluyor ki, yirmi dört saat sosyal medyadayız.
2015 yılı ile 2016 yılı arasındaki verilere bakarsak sosyal medyaya katılım oranı bir yılda dünyada ve Türkiye'de yüzde on büyüme göstermiş. Açıkçası böyle bir oranda Türkiye'nin dünya ortalamasının üzerine çıkmasını beklerdim. Neyse demem o ki; tehlikenin farkında mıyız? An itibariyle elimizden alınsa; yerlerde ağlayarak tepinen bir emojiye dönüşebiliriz topluca. Bakın şu yazıyı; o gülen, ağlayan, gözünü kapatarak utanan, ağız yamultan, burun kıvıran küçük suratlar olmadan yazarken oldukça zorlanıyorum.
Dokuz yaşındaki kızım; her gün kendisine bir video kanalı açmam için baskıda bulunuyor. Oyuncaklarını konuşturduğu videolar yayınlayacakmış.
Korkarım yakında; emziklerini tanıtan bebeler, kefenleri hakkında bilgi isteyen dedeler basacak sosyal medyayı.
Yine yapılan araştırmalara göre kadınlar; sosyal medya kullanımında erkek kullanıcılara fark atmış durumda. Kadınlar; sosyal medyada takipçi sayıları, paylaşım yapma ve kullanım çeşitliliği gibi açılardan erkeklerin önünde görünüyor. Tüm bunları niye mi söylüyorum? Ülkece hatta dünyaca; delirmiş gibi sosyal medyada vakit harcıyoruz. Hatta azımsanmayacak bir kısmımız neredeyse tüm hayatımızı sosyal medya üzerinden
yaşıyoruz.
Tüm veriler gösteriyor ki; özellikle de biz kadınlar! Etrafımızı bir sis perdesi gibi kaplayan dijital dünya, birçok kadını pençesine düşürmüş durumda maalesef. Eğer gerçek hayatta kimseyi tanımıyor ve kadınları sadece sosyal medyada görüyor olsaydık; dünyayı her biri belirli konularda harika, kusursuz kadınlarla dolu zannedebilirdik. Çünkü yeni akım bu, kusursuz kadınlar! Hayal ettiği beğeni ve takipçi sayısına
ulaşabilmek için yapmadığı şey kalmayan yüzlerce kadın var. Kusursuz yüz hatlarına sahip bazı kullanıcıların sayfaları sadece selfieleriyle dolu. Karşıdan, sağ profilden, sol profilden, tepeden, hafif aşağıdan çeşit çeşit yüz fotoğrafları ve altında, bir takım kişisel gelişim mesajları?
Bir fotoğrafı ile diğer fotoğrafı arasındaki tek fark, gözlerin mavi yerine yeşile boyanmış olması olan, çeşitli filtre ve efektlerle, makyaj hileleriyle dolu bu sayfalarda gezip kendinizi yeterince çirkin hissedip, aynalara küsebilirsiniz.
Sadece yemek tarifi paylaşımları yapan kadınlar da var. Evet, tahmin edileceği üzere hepsi kusursuz. Adeta birer sanat eseri gibi yemekler, sofralar ve sunumlar. Amaçları size yardımcı olmak ve daha güzel yemekler yapmanızı sağlamak gibi görünse de bu sayfalarda asla siz yaparken oluşan bulaşık dağları, yerlere dökülmüş un, yağa batmış ocak vs görünmez. Bu kadınlar o kadar beceriklidir ki; adeta sizin beceriksizliğinizi
yüzünüze vurmak üzere dünyaya gelmiştir. Ama sorarsanız hep böyle yemekler yaptıklarını, eşlerine, çocuklarına hep böyle sunumlar hazırladıklarını; bunların hiçbirini sosyal medyada "komşumla çay keyfi" yazıp paylaşmak için yapmadıklarını söylerler. Ben; ruh sağlığınız için, bu kadınların dünyaya pembe fiyonkla bağlanarak geldiklerine, ilkokulda beslenmelerini bile özel sunumla yediklerine inanmanızı tavsiye ederim. Çünkü bu kadınlar asla çekirdeği paketinden yemezler. Sizi, "giyecek hiçbir şeyim yok", "bana neden böyle yakışmıyor", "keşke bu kadar ince olsam" diyerek depresyona sokan sayfalarla; muhteşem düğün-nişan fotoğraflarını her vesile ile yeniden paylaşarak hayata küstüren sayfaları da unutmayalım.
Buraya kadar ruh sağlığınızı koruyarak geldiyseniz de bu noktada ufak kıskançlık krizleri geçirebilirsiniz. Sosyal medyanın muhteşem çiftleri karşınızda. Bu çiftler öyle ponçik, öyle şirindir ki asla küsmez, asla kavga etmez birbirlerine "öf" bile demezler. Dünyaya geliş tarihleri, sözlenme, evlilik teklifi, nişanlanma, evlenme gibi tarihleri profillerine altın harflerle kazınmıştır. Hayattaki en büyük idealleri "birbirine en çok yakışan çift" olabilmek olan bu çiftleri gördüğümüzde nasıl tanırız? Kullanıcı isimleri mutlaka beraberdir. Tek başlarına bir şey ifade etmeyen, ancak yan yana yazılıp, okunduğunda bir manaya sahip olan bu çiftlerin en büyük özelliklerinden biri de, her daim uyumlu giyinmeleridir. Erkeklerin nasıl ikna olduğunu çözemediğim; karların üzerinde, sahilde, bir ağaç tepesinde, oyuncakçıda, çocuk parkında salıncakta vs çektirdikleri ilginç fotoğraf karelerinden de tanıyabilirsiniz. Zaten kendileri, kayınvalidesinin bir tanesi, kocasının prensesi, çakmakoğlu ailesinin ilk ve tek gelini -şaka değil gözlerimle gördüm olduklarından, dikkatli bakarsanız başlarında bir ışık huzmesi görünür. Oradan da tanıyabilirsiniz (şuraya gülerken
gözünden yaş gelen emoji iyi giderdi neyse artık) Zaten bu noktadan sonra bu prensesler artık kraliçeliğe terfi ediyor ve üç şehzade annesi, iki prenses annesi oluyorlar. . Artık tanımak ister misiniz bilmiyorum tabi.
Buraya kadar güldük, eğlendik ama öyle bir grup var ki, benim diyen eğitimli, kültürlü, özgüvenli kadına bile kendini yetersiz hissettirir. Çünkü bu
gruptakilerin içinde eğitimli, kültürlü ve donanımlı kadınlar da var. Ortak özellikleri ise; kusursuz annelikleri. Bir çoğunu kullanıcı adındaki anne ekinden tanıyabilirsiniz. Mühendisanne, terzianne, blogannesi, oyunannesi, mimaranne, aktifanne, teknisyenanne vs. Bu kadınlar öyle mükemmel annelerdir ki, tüm günleri çocuklarını düşünerek geçer, sürekli yavruları için yeni şeyler üretirler. Adeta birer sabır taşı oldukları için, çocuklarına değil bağırmak, "yavrum çekil şuradan" bile demezler. Zaten çocukları da birer melaikedir, onları da yine başlarındaki ışık huzmesinden tanıyabilirsiniz. Asla tabletle, telefonla işi olmayan, sadece ahşap oyuncakları ile oynayan, üç yaşında satranç öğrenmiş, beş yaşında at binen, sosyal ve duygusal zekası tavan yapmış çocuklardır. Analarını asla üzmezler, eğer arada azıcık üzecek olurlarsa, muhteşem anaları onlara etkili bir konuşma yapar ve büyük bir hayat kazanımı elde ederler. Sizin, bizim çocuğumuz gibi markette gördüğü bir şey içinde yerde tepinip ağlamak zinhar olmayacak şeylerdir. Sürekli etkinlikler, oyunlar ve muhteşem pozitif bakış açılarıyla sizi eğer ana değilseniz analıktan soğutur; anaysanız da analığınızdan soğuturlar. Bunlar anneyse ben neyim dersiniz kendinize. Sunumdu, ponçik çiftti, kocasının prensesiydi demediysem de itiraf ediyorum ki; "bunlar anneyse ben neyim" demişliğim oldu. Tabi bir müddet sonra; o etkinlikler efendim oyunlar, sosyal medyada paylaşılmayacak olsa yapılır mıydı? Ya da bu kadar abartılır mıydı sorusunu sordum kendime. Birçoğu için gönül rahatlığıyla evet dedim. Çünkü bunların içinde gerçekten eğitimli, faydalı ve samimi olanların yanı sıra onlara öykünüp işin tadını kaçıranlar
da var. Daha doğrusu çoğu böyle maalesef Çocuk eğitimi üzerine hiçbir eğitimi olmadığı halde sosyal medyadan aldığı yetkiye dayanarak bir eğitim uzmanı gibi paragraf paragraf yazılar döşeyenler var. İnsanların sordukları sorulara cevaplar verip yönlendirenler var. Çocuklara aşı
yapılıp yapılmaması ile ilgili direktif verenler gördüm. Dahası bu insanlara güvenip, takip edip, rol model alan, çocuğunu sosyal medyaya göre yetiştiren azımsanmayacak bir kitle var.
Yani kadınlar; sosyal medyada yön veren, özendiren, yetersiz hissettiren hatta depresyona sokan; aynı zamanda da, yönlenen, özenen, yetersiz hisseden ve depresyona giren durumunda. Dijital dünyanın içinde kaybolmuş durumdayız. Eskiden kadınların; çeşmeden su getirmek, derede çamaşır yıkamak, tarlada çalışmak, çocuk bezi yıkamak gibi yükleri vardı. En fazla köylerindeki, ilçelerindeki, olmadı şehirlerindeki kadınları ve onların hayatlarını görüyorlardı. Çocuklarıyla annelerinden gördükleri gibi ilgileniyor, eşleriyle muhabbetlerini de kendilerine saklıyorlardı. Arkadaşının, komşusunun ya da hiç tanımadığı yüzlerce kadının, evinin içini, balayında ne kadar mutlu olduğunu, eşinin aldığı pahalı hediyeleri
görmüyorlardı.
Dijitalleşen dünya, kadının birçok yükünü, bir tuşa dokunma kolaylığına indirdi ama sırtına başka yükler yükledi. Dijital dünyanın modern ve kusursuz kadınları olarak, hem güzel, hem akıllı, hem kariyer sahibi, aynı zamanda dekorasyon ve moda uzmanı, iyi bir aşçı ve gurme, üstelik de süper bir anne ve harika bir eş olmaya zorlanıyoruz. Bilim adamlarına göre yakın bir gelecekte, gerçek duygularımız istesek de istemesek de görüntü olarak yansıyacakmış. O zamana kadar biraz daha sabretmemiz lazım. Şimdi ben bu yazımı bir de sosyal medyada paylaşayım, bakalım ne kadar beğeni gelecek, beğeni mühimdi değil mi (!)