DENİZDE OLMANIN BÜYÜSÜ

Emine Yılmaz

Ocak ayının ilk haftası Şile’ye yolum düştü. Bahardan kalma bir hava vardı. Balıkçı teknelerinin olduğu liman boyunca yürüdüm. Gökyüzü, bulutlar, güneş öyle güzel ki! İnsan durup nefes aldığını hissediyor. Hava hafif esmesine rağmen o kadar berraktı ki deniz. Limanda balıkçılar, tekneler, küçük gemiler, adını bilmediğim bir sürü deniz aracı vardı. Ve bu güzel havanın tadını çıkaran birçok insan. Balık mevsimi olunca buralar şenlenmiş hele de böyle güzel havalar da insanlar hem gezmeye hem de balık almaya gelmiş. Tabii işin ehli balıkçılar da hazır karadayken işleri yoluna koyma gayretindeydiler. Ellerindeki halatların düğümlerini büyük bir dikkatle tamir eden gençleri görünce durup izledim onları. Eskiyi yeni yapma, var olana sahip çıkma, sağlamlaştırma, koruma… Sürdürebilirlikten dem vurmayı bilmiyorlardı ama ta kendisini yaşıyorlardı! Kopan bir düğümü diğeriyle uç uca getirip sonra iple örüp iki halatı birbirine geçiriyorlardı, eskisinden çok daha sağlam oluyordu yeni düğümler. Onların kendi yaptıkları işin ne kadar kıymetli ne kadar zamansız ve ne kadar macera dolu olduğu hakkında pek bir fikirleri yoktu. Daha doğrusu insan içindeyken yaşadığına pek değer biçemez hele de 20’li yaşlar da epey zordur bunları anlayabilmek. Çünkü gençken insan hayal ettiği her şeye çabasız ulaşabildiğini zanneder ve yahut az bir çaba ile. O yüzden takılı kaldığı bir zaman dilimi gibi gelir gençlik yılları insana. Oysa sadece bir basamaktır onlar. Bu sınavlar başarıyla verildiği takdirde bir üst basamağa çıkabilir insan. Tecrübeler kolay edinilmiyor vesselam. Sabır insanın öğrenmesinin önü açıyor. Şikâyet etmeden sahip olduğun şartlara uyum sağlayarak geçen vakitler insanı kuvvetlendiriyor.

Biraz sohbet edince zor şartlarda bile hayatta kalabilmek için çaba sarf edebilecek cesarette gençler olarak gördüm onları. Henüz gün ağarmadan bazen fırtına bazen hafif bir rüzgâr eşlik ederken yolculuklarına -günün sonunda kasalarının balıkla dolup dolmayacağından bihaber- yola çıkıp nasiplerini arıyorlardı. Rızkı verenin her daim yanında olduğunu bilerek bir derviş edasıyla süzülüyorlardı engin denizlere. Nasiplerinin peşinden gidiyorlardı. Bugün eli boş geldilerse yarın karınlarının doyacağını ümit ederek. Açlığa, yokluğa ve zor şartlara sabretmeyi öğrenerek geçen zamanlar. Geçmişe dönüp bakınca tüm bu macera dolu hikayelerin ve kazanımların kendilerini nasıl donattığını idrak ettiklerinde belki de o istedikleri hayatı yaşıyor olacaklar.

Onlara bakınca bu bilinmez yolcuğa ben de çıkmak istiyorum denizde olmanın büyüsüne kapılıp. Nerede gökyüzü bitiyor nerede deniz o çizgiye ulaşamadan bambaşka yerlere yelken açmak, zamanlar arası mekik dokumak, denizin dilini anlamak, ondan beslenmek ve o engin bilginin sırlarına erişmek, bütünün parçası olmak muazzam bir hissediş.