Evlilik; farklı kültür, aile öyküsü ve değerlere sahip iki yabancının yeni ve özel bir yaşam alanı inşa etmeleridir. Bu alanda kendilerini ve bu güne kadar öğrendiklerini yeniden tanımlayarak kendi aile sistemlerini oluştururlar. Evliliğin temel işlevleri arasında üretim ve tüketim akışını yönetmek, cinsel yaşamın sağlıklı şekilde düzenlenmesini sağlamak, rol ve görev dağılımlarını belirlemek, çocuk eğitimi ve sosyal hayatı organize etmek vardır. İlişki içinde ve dışında ihtiyaç duyulan güvenin de sağlanması gerekir. Özetleyecek olursak, evlilik bireylerin hem fiziksel, hem ruhsal, hem sosyal ihtiyaçlarına, karşılıklı olarak tatmin bulacağı özel bir alandır.
SON ÇIKIŞ KAPISI
Evlilik ne kadar özenilen, olumlu anlamlar yüklenerek başlanan bir ilişki olsa da, içerisinde birçok zorluk ve sorumluluk barındırır. Bireylerin evlilikten ve muhatabından beklentileri, birbirlerine davranış biçimleri, iletişim yöntemleri, evlilik içi rol ve sorumluluklarını yerine ne kadar ve nasıl getirdikleri, çekirdek ailelerinden ayrışıp yeni bir çekirdek aile oluşturma becerileri, çocuk sahibi olduktan sonra rollerini yeniden tanımlayabilmeleri bilinçli bir emek gerektirir. Genellikle de her şeyin yolunda gideceğine dair büyük bir güven ve umutla evliliğe başlanır. Elbette bu kadar kompleks bir yapıyı inşa etmek ve sürdürmek sevgi ve umuttan fazlasını gerektirir. Her iki tarafın yetersiz ya da bilinçsiz çabası ya da tek taraflı bir çaba zaman içinde sorunların birikmesine sebep olur. Bir süre sonra da bu birikim evliliği tehdit eden bir zemin oluşturur. Çiftlerden biri ya da her ikisi çözümsüz kaldıklarını düşündüklerinde ve evliliğin devamına dair umutları bittiğinde boşanmayı düşünmeye başlarlar. Boşanmak en sevimsiz, en korkutucu ve zor seçenek olarak orada durur. Yaşamda kalmak için son çıkış kapısıdır.
HAYAL KIRIKLIĞI, TÜKENMİŞLİK...
Yapılan araştırmalarda boşanma sebebi olarak öne sürülen birçok sebep gerçek sebep değildir ve altında büyük hayal kırıklıkları, umutsuzluk ve tükenmişlik vardır. Genelde önce çiftler arasında duygusal boşanma gerçekleşir. Artık birbirlerinden duygusal olarak beslenemez halde, güven ve sevgi konusunda mesafeli, birbirine ulaşamaz hale gelmişlerdir. Böyle olduğunda bireyler kendilerine bilinçli ya da bilinçsiz şekilde başka beslenme kaynakları arar. İşine, çocuklarına, arkadaşlarına, cep telefonu ya da sosyal aktivitelerinden başka bir partnerle vakit geçirmeye kadar geniş bir yelpazede odaklanırlar. Bu da zaman içinde görünür sebep halini alıp ayrılığa ya da bu tehdit ile yeniden toparlanma yoluna götürür çiftleri. Boşanma nedenlerinin başında gelen aldatma, şiddet, iletişimsizlik, ekonomi, sorumsuzluk gibi sebeplerdir.
YAKINLIK DUYGUSU
Evlilik terapistlerinin genel kanısı, evlilik dışı ilişkilerin amacı genellikle cinsellik olmadığı; dostluk, destek, anlayış, saygı, dikkat, ilgi ve şefkat, yani evliliğin sunması gereken şeyler olduğu sonucudur. Buradan bakıldığında asıl sebebin bir başka kişinin tercih edilmesi değil, yine yapılan araştırmalarda erkekte ve kadında asıl ayrılık ve aldatma sebeplerinin birbirlerinden ayrı düşüp yakınlık duygusunu yitirdikleri ya da sevildiklerini ve takdir edildiklerini hissetmedikleri için evliliklerinin bozulduğunu söylemişlerdir.
SAĞLIKLI AYRILIK
Evliliği inşa etmenin, yürütebilmenin ve sorunların üstesinden gelebilmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Bu elbette olgunluk, anlayış, çaba ve bilgiyle gerçekleşir. Birlikte çözüm bulamayan çiftlerin profesyonel bir destekle ilişkilerini iyileştirme şansı vardır. Değilse ilişkilerin iç ve dış etkenlerden etkilenip zarar görmesi kaçınılmazdır. Ve bir ilişki tükendiyse, artık birlikte yaşamanın imkanı yoksa ayrılık da sağlıklı bir şekilde gerçekleşmelidir. Evlilik her şekilde götürülen bir kurum olsa da, insanca yaşamaya alan tanımıyorsa hükmü yoktur. Günümüzde çok çeşitli ilişki biçimlerine şahit olmak oldukça şaşırtıcı ve ürkütücü. Boşanmamak adına evliliğin içinde kalan, birbirine hayatı zindan eden, sömüren, aldatan ve tüm bunları karşı tarafa layık gören ve kendinin de hak ettiği yanılsamasına düşen bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Artık her şeyin kolay olduğu bu zamanlarda evliliğin ya da ayrılığın sorumluluğunu almak yerine eklektik hayatlar yaşanmakta. Evlilikte ciddi sorunlar çıktığında üç eylem planı vardır;
a) Süreğen bir mutsuzluk, işlerin yoluna gireceğine dair umutsuzluk varsa ayrılık ya da boşanmaya gidilebilir.
b) Eşini hala seviyor ve evliliğini daha iyi bir hale getirmeyi istiyorsa evlilik terapisi alınabilir.
c) Statükoyu koruyabilir ve hiçbir şeyin değişmeyeceğinden emin olabilir.
YANAŞILMIYOR
Çok ilginçtir ki, eşler genellikle değişmesi gereken kişinin karşı taraf olduğu inancıyla değişmeye de, destek almaya da boşanmaya da yanaşmamaktalar. En çözümsüz şıkkı seçerek her şeyi akışa bırakmaktadırlar. İşte burada kangren ilişkilerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Her iki tarafı ve çocukları yıpratan görünür ya da görünmez olsun sorunlar sürer gider. Boşanmaya direnç oluşturan, kişilerin korkuları ya da çıkarlarıdır. Kadınlar daha çok toplum baskısı, aile değerlerini koruma amacı, çocukların boşanmadan olumsuz etkilenmeleri, maddi güce sahip olmamaları, toplumdaki eş kimliği ve saygınlığını yitirme kaygısı, yeniden başlama korkuları, geçim ve çocuklarla hayatla baş etme kaygıları, edinilmiş konfor ve hakları bırakma konusundaki tereddüt, özerklik eksikliği, geçmiş emeklere kıyamamak, daha sonra yeniden evlenme ihtimalinin belirsiz olması gibi sebeplerle evliliğin güvenli alanını terk edemedikleri gibi, erkeklerin de bu ve benzeri sebeplerle boşanmayı erteledikleri gözlenmektedir. Erkekler için önemli bir statü olan aile kurumunun dağılması bir yetersizlik kompleksi oluşturur. Ayrıca dışarıda daha kolay ve görece kabul gören alternatif tatminlere ulaşabilmesi ayrılığı süründürür.
İDDİAYA DÖNME
Eğer boşanma talebi kadından geldiyse ve erkek seviyorsa ayrılığı ağırdan alır yine. Bazen de bir hırsa bir iddiaya dönebilir bu durum. Çocuğunun annesinin bir başkasıyla olma ihtimalini hazmedememek, mal varlığının bölünecek olması, aile büyüklerinin baskısı gibi çok çeşitli kişisel gerekçelerle boşanma ertelenebilir. Evliliğin başlangıcında olduğu gibi sonlandırırken de tarafların birbirine olabildiğince anlayış ve saygı çerçevesinde süreçleri geçmeleri, hele ki çocuklar varsa karı-koca ayrılığına alet etmeden, birbirlerini kötülemeden ve olabildiğince makul bir ayrışmaya gidilmelidir. ONURLU YAŞAMA Çocukların ölene kadar ayrı ayrı da olsa anne babası olarak kalacak olması itibar kaybını en aza indirgemeyi gerektirir. Herkesin fıtratına uygun onurlu bir yaşam sürme hakkı vardır. Bu ilişki içinde mümkün olamıyorsa taraflar yeniden bir yaşam alanı inşa etmeleri ve bu zorlu sürecin aşamalarını gereğince göğüslemedirler. İlişkiyi başlatırken de sürdürürken de bitirirken de herkes kendine düşen sorumluluğu üstlenmelidir. Boşanma süreci ve sonrası başlı başına bir yazı konusu olmakla birlikte boşanma danışmanlığı almak süreçteki en doğru destek olacaktır. Evlenmek ya da evliliği sürdürmek bir başarı olmadığı gibi ayrılık da bir başarısızlık değildir. Hayat çok çeşitli senaryo ve sınavlarla doludur. Biz her neyin içindeysek oradaki sorumluluğumuzu yerine getirmekle yükümlüyüz. Eğer kendimizi inşa edip bir takım korku ve kişilere tutunmadan cesaretle ilerlersek hak ettiğimiz hayatı kucaklayabiliriz. Değilse kurban rolünü benimsemiş oluruz. En ufak sorunda boşanmaya kalkmak da tükenmiş bir ilişkide çırpınmak da insaf gerektirir. Belki de tüm evliliği bilinçli bir şekilde yeniden gözden geçirmeli ve gereğince hareket etmelidir.
AYRILIK PUSUDA
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filminde geçen replikle bitirelim; “Aslında o kadar önemli biri olmadığımız ortaya çıktığında neden üzülüyoruz ki? Bunu temel bir aydınlanma hali olarak ele alabilsek daha iyi olmaz mı? İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir. Ve güzelliğe, aşka inanmak kadar ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, ayrılık pusuda bekler. Madem öyle, başımıza gelen bu gibi tatsızlıklara bizi kendi bilinmeyenlerimizle yüzleştiren hayırlı felaketler gözüyle bakmamız gerekmez mi?