BOŞ ARAZİLERDE HAYVAN OTLAT, YANINDA ÇAY EŞLİĞİNDE TÜRKÜYÜ PATLAT

Ersoy Kılıç

Daha önce paylaştığım yazılarımda faizin ne büyük bir bela olduğundan, faizsiz kazançtan, ticaretten ve ülkemiz ve dünya kombinasyonunda neye yatırım yapabileceğimiz üzerine kendimce kanaatlerimi paylaşmıştım.

Bu düzlemden çok kopmak istemiyorum aslında. Zaman tarım-hayvancılık zamanı diyorum ya hani… Şöyle başlayayım: Yakın zamanda ata ocağına gitmiştim kardeşimle. İstanbul, İzmit, Sakarya derken soluğu memleketimde, Eskişehir’in kadim ilçelerinden Sivrihisar’da almıştım. Sivrihisar yolu boyunca dikkatle baktım sağıma soluma. Ucu bucağı gözükmeyen ovalardan, kurumaya yüz tutmuş yeşillikleri görünce içim nasıl cız etti bir bilseniz. Dedim ki kendi kendime “Yıllar yıllar önce göçmeseydik şehre, çiftçi kalsaydık, 3-5 hayvan gütseydik daha mutlu olabilir miydik, yoksa şehirde yaşayanların köye, köyde yaşayanların şehre özendiği o malum özeni bizde duyar mıydık?

Sanki günler geçtikçe şehirdeki keşmekeşliğin ters-düz ettiği orta kuşağın, köye göç özlemi duyduğunu düşünüyorum. Ya da ben böyle düşündüğüm için mi herkesi kendim gibi sanıyorum, cevabı sizde…

Dostlar, kaldığım yerden devam edeyim…

… Ucu bucağı gözükmeyen ovalardan, kurumaya yüz tutmuş yeşillikleri görünce içim nasıl cız etti bir bilseniz. Bu engin topraklar böyle durmamalı, daha çok ekmeli, biçmeli, zaten vakit tarım-hayvancılığa el atma vakti diyorum ya hep.

Boş boş duran çayırları görünce “Yahu hiç olmazsa şu çayırların üstüne gezinen inekler, danalar, buzağılar, koyunlar olsaydı bari” diye iç çekmedim değil niye yalan söyleyeyim.

Son zamanlarda devlet teşviklerini duyuyorum sık sık, haberlerde izliyorum, internette denk geliyorum, hevesleniyorum. Ah diyorum ah, elindeki üç kuruşla ne yapabilirsin, yok mu şöyle senin gibi üç kuruşu olan 3-5 kişi bir araya gelin, alın 100 tane dana, salın şu çimenlere. Ondan sonra seyreyle güzelliği, koy çayını ateşe, patlat bir türkü inceden…

Sonra… Yok diyorum, alışmışsın şehrin kalabalığına, bu bir heves olsa gerek, sıkılırsın bir süre sonra. Arkasından iç sesim saçmalama diyor, kıyasla içinde bulunduğun duygu ikilemini. Koy tartıya, bak bakalım hangisi ağır basıyor. Vallahi dostlar, samimiyetimle söyleyeyim: İlle de köy, ille de toprak, ille de hayvancılık…

Gönlümde yatan aslanı söylüyorum. Bulabilirsem bir çıkış yolu, alacağım bahara girerken 50 ya da 100 tane 1 yaşında dana, 6-7 ay sonra yani kışa girene kadar salacağım boş boş duran çayırlara, sonra koyacağım ateşe çayımı, arkasından patlatacağım türküyü… Bir sonraki yılın başını görmek üzereyken çıkarırım elimden. Bir sonraki bahara kadar yani kışın, kuzine başında aynı senaryo. Çay-türkü…

İyi de kilit cümle… “Bulabilirsem bir çıkış yolu”

Biraz Polyannacılık oynayayım dedim sonra.

  1. Bir babayiğit çıksın, “Ne çok hevesin varmış, ben de 50-100 dana var, var git gönlünden geçeni yap, satınca ödersin.” (Bu Polyannacılığın diz hizası) -(Kazandığını paylaşırız da diyebilir)
  2. Bir babayiğit çıksın, “ Ne çok hevesin varmış, al şu parayı, var git gönlünden geçeni yap, satınca ödersin.” (Bu Polyannacılığın omuz hizası) -( Kazandığını paylaşırız da diyebilir)
  3. Devlet Baba duysun sesimi, “Ne çok hevesin varmış, al şu parayı, var git gönlünden geçeni yap, hibem olsun.” (Bu Polyannacılığın zirvesi) -( 3-5 sene sonra faizsiz aldığını geri ödersin de diyebilir)

Çıksın 3-5 arkadaş, “Hadi 50-100 dana için gereken yekünü hep beraber havuz misali bir araya getirelim, başlayalım” desinler… (Bak bu olabilir)

Şimdi sıra siz de. Birkaç çıkış yolu da siz tavsiye edin. Yorumlarınızı ve/veya maillerinizi bekliyorum.

Hayırlısı olsun.