Başkanlık Sistemi

Alperen Yiğit

Ülkemizde 24 Haziran seçimlerini geride bıraktık. Seçimin ardından Bosna’dan Sudan’a, Nijerya’dan Filistin’e, Katar’dan Azerbaycan’a kadar bir çok ülkede Türkiye’yi İslam’ın ve mazlumların son kalesi olarak gören insanlar Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın seçimlerden galip çıkmasının ardından büyük bir sevinçle kutladılar.

Her fırsatta başkanlık sistemini krallık ve tek adamın keyfiyeti ile yönetilecek diye kara propaganda yapan ve yurt dışında da krallığın halen devam ettiği , kraliçenin yüksek yargı mensuplarından bakanlara kadar atama yetkisinin olduğu İngiltere’ye ve başkanlık sistemi ile yönetilen ABD’ye şikayet eden muhalefetin anladığı başkanlık sistemi bir yana dursun, dünyada 193’ü bağımsız ülke sıfatıyla BM’ye üye olan, 199 ülkenin 86’sı parlamenter, 41’i yarı başkanlık, 59’u ise başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Nitekim ülkemizde de önemli siyasetçiler başkanlık sisteminin ülkemizin yönetiminde ihtiyaç duyulan bir sistem olduğunu ifade etmişlerdir.


Turgut Özal: “Parlamenter sistemde denetim yoktur. Oysa başkanlık sisteminde kesin olarak kuvvetler ayrılığı vardır.”

Süleyman Demirel: “İsterdim ki, Türkiye'de başkanlık sistemini yapalım. Devlet büyük, ülke büyük, halk çok dinamik biz bu ülkeyi idare edemiyoruz. Sistemde değişiklik yapmamız lazım.”

Alparslan Türkeş: “Tarih ve töremize uygun olarak Başkanlık Sistemi'ni savunuyoruz.”

Muhsin Yazıcıoğlu: “”Başkanlık sistemi ile sistem yeniden düzenlenmeli. İcranın meclis dışına çıkarılması lazım. Biz başkanlık sistemini savunuyoruz”


Başkanlık Sistemi, devletin yasama yürütme ve yargı organlarının kesin ayrımı olan bir dengeye dayanır. Başkanın halk tarafından seçilerek göreve getirildiği ve dolayısıyla birbirlerine karşı değil de halka karşı sorumlu olduğu, görev sürelerinin sabit olduğu, yasama ve yürütme organları arasında yetki ve görev ayrımının net bir şekilde yapıldığı hükümet sistemidir. Hal böyle olunca, başkanın doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi onun yönetme gücünü prestijli ve etkin bir hale getirmektedir. Kısacası korkmadan politikalarını gerçekleştirebilir ve hızlı kararlar alınabilir. Eski sistemle yeni sistemin en büyük farklarından biri de şüphesiz bu olacaktır ki bulunduğumuz coğrafyada 14 tane devletin ordusunun olduğunu düşünürsek, cadı kazanını andıran bu ortamda hızlı karar alıp uygulamak hayati önem taşımaktadır. Güçlü yürütme güçlü devleti doğurabilir. Oysa parlamenter rejimlerde hükümet, bir taraftan yetkilerini cumhurbaşkanıyla paylaşıp diğer taraftan parlamentonun baskısı altında kaldığından, yürütmenin gücü azalmakta ve yönetimde zafiyet meydana gelmektedir.
     
Ayrıca Başkanlık sistemi, hesap verilebilirlik açısından da daha demokratiktir. Çünkü yürütme tek bir kişinin sorumluluğundadır ve işin sorumlusu bellidir. Millet sonraki seçimlerde oy kullanırken önünü daha rahat görme fırsatını elde etmiş olacaktır.


“Ancak güçlü bir yürütme güçlü bir devleti doğurabilir.”