Selam size kıymetli anneler! Çalışkan kadınlar! Bereketli ve cömert insanlar! Hayatın yükünü içtenlikle, sevgiyle ve sabırla taşıyanlar! Yeryüzüne güzellik ve can katanlar!
Mayıs ayı geldi. Bahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlarken bu Mayıs, annelere çifte bayram getirdi. Dilerim ki tüm anneler öncelikle kul olarak, Nisan ayını kaplayan Ramazanı hakkıyla idrak etmiş ve Mayıs ayına bağışlanmış olarak erişenlerden olalım. Ve dilerim ki hem evlat hem anne olarak, her günümüz bu ayın sembolü olan anneler günündeki gibi kıymet bilerek ve kıymeti bilinerek geçsin. Annelerimizin her biri farklı renk ve kokudaki çiçek misali öğütleri, örülsün; başımıza erdem tacı olup konsun; unuttuklarımızı hatırlatsın; dağıttıklarımızı toparlasın.
Her anne bir çocuktur aynı zamanda. Bu yüzden her annenin sorumluluklarını bırakıverip anne ilgisi ve şefkati aradığı anlar vardır. Bazı annelerse babadır aynı zamanda. Sorumluluklar katmerli olduğu kadar, şefkat yanında disiplini de sağlaması gerekir. Fakat her anne bir çalışandır. Toplum için çalışır, üretir. İş kadınlarından bahsettiğimi zannetmeyin sadece. İş hayatında olmayan anneler de evlerinde birer çalışandır. Ailesi için yaptığı her iş, aynı zamanda toplum için değil midir? Hani aile toplumun temel yapı taşı değil midir? Bu yüzdendir ki anne, ailenin harcıdır. Toplumun yapı taşının sağlamlığı, harcına bağlıdır bu yüzden.
En güzel aşı pişiren de annedir, en iyi insan yetiştiren de.. Annenin en kutsal görevi topluma faydalı, iyi insanlar yetiştirmek değil midir?.. İyi insan nasıl yetişir peki? İyi insan, iyi okullarda yetişir. Üniversite kişinin vizyonu, lise kişiliği, ilkokul değerleri, çocukluğu ise inançlarının şekillendiği dönemdir. Kişinin inanç ve değerleri ise ailenin, bilhassa annenin eseridir. Bu açıdan bakılınca her aile bir okul, her anne de aile okulunun başöğretmendir. İnsan, okuduğu okulların toplamıdır. O okul bazen başlı başına hayatın kendisidir. Anne, aynı zamanda tüm okul hayatı boyunca çocuğunun değişmez mentorudur da..
Çocuk tarafından bakılınca annenin farklı yüzleri görülür. Kız çocuklar için anne rol modeldir, erkek çocuklar için ise ilk aşk. Kadınlar yaş aldıkça annelerinin huylarını da alırlar. Erkekler ise bir kadına bağlanmadan hayatta kalamazlar kolay kolay. Bu yüzden çocukken annelerinin, büyüdüklerinde ise hem annelerinin hem de eşlerinin sevgisine muhtaçtır. Bir İrlanda atasözünde denildiği gibi, bir adam en çok sevgilisini, en iyi ailesini, en uzun da annesini sever. Dengeyi korumak becerisi ise, onu yetiştiren annenin verdiği eğitim ve değerlerle yakından alakalıdır.
En iyi anne modeli nedir, kimdir diye sorasım geldi bu kadar yazdıktan sonra. Çoğunluk için cevap kendi annesidir elbet. Bununla beraber hepimizin etrafında mutlaka hali, tavrı ve tutumuyla örnek alınan, rol model anneler vardır. Sorunun cevabını tüm zamanları düşünerek vermeye çalışırsak ufkumuz bizi nereye götürür acaba. Aklıma hemen bir Hadis-i Şerif gelir benim; “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.” O yıldızlar içinde Hazreti Hatice’nin çok özel bir yeri vardır nazarımda. Asil bir aileden gelen Hatice, yetenekli ve zengin bir kadındı. Ticaretle meşguldü. Kırk yaşına gelinceye değin başından iki evlilik geçmişti Hatice’nin. Anne idi. Aynı zamanda olgun ve özgüvenli bir iş kadınıydı. Kervanlarını emanet ettiği gençlerden biri de 25 yaşındaki Muhammed bin Abdullah idi. Ona çok güvenir ve severdi. Sevgisini evlilik teklifi ile gösterdi nihayetinde. Altı çocuk daha dünyaya getirdi Hatice. Eşine sadık ve çok müşfik idi. Hz. Muhammed’e ilk vahiy geldiğinde tereddütsüz ilk iman eden kişi olacak kadar inanıyordu ona. Üstelik vahyin şiddetiyle titreyen eşini teskin edecek kadar güçlüydü. Sonraki asırlar boyunca inananların anne olarak benimsediği Fatıma’nın da annesi olmuştu. Boykot yıllarında tüm servetini Müslümanların ihtiyaçları için gönülden harcayıp tüketecek kadar da isar sahibi idi.
Yıllardan hüzün yılı, mevsimlerden bahar, aylardan Ramazan’dı. Altmış beş yaşındaki Hatice hasta döşeğinde, takdir-i İlahiyi bekliyordu; üzerinde yamaları kumaşından fazla bir entari ile.. Kainatın güneşi ise üç gün önce amcasını kaybetmenin hüznünü kuşanmış, yirmi beş yıllık hayat arkadaşına bakarak vicdan muhasebesindeydi. Bir ara dudaklarından şu sözler döküldü; “Ey Hatice, ben seni rahat ettiremedim, hakkını helal et”. Hatice’nin cevabı ilginçti, “ben sana hakkımı helal ettirecek ne yaptım ki!”.. O esnada Cebrail Fahr-i Kainat’ın karşısında belirdi ve “Bugün vahiy getirmek için gelmedim. Rabbimizin Hatice’ye selamını iletmen için geldim” dedi. Selamı alan Hatice’nin son nefesinden önceki tarihi cevabı; “Allahümme entesselam, ve minkesselam, tebarekte ya zel celali vel ikram”, “Allah’ım selam sensin, selamet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi, sen münezzehsin, sen yücesin.” oldu. Ne hikmetlidir ki Hatice’nin bu selamı bin dört yüz iki yıldır her gün, her an yeryüzünde tekrar ediliyor. Bir mit gibi, ilk anın sıcaklığını koruyarak..
Selam, ne büyülü bir kelime.. Esenlik ve huzur temennisini aktarmanın en içten ifadesi.. O ana kadar işlenen bütün eksik, kusur ve hataları sildim demenin en latif hali, hâzâ beraat.. Hani taraflar bir sebepten biribirilerini suçlayıp mahkemeye giderler de uzun celseler sonra hüküm verilir “beraat” diye.. Selam vermek beraat ettirmek gibidir tüm suçlamalardan, selam almak beraat etmek.. Allah’ın selamını almak ise ebedi beraatin tescili..
Selam, Cennet hitabıdır, Yasin’deki gibi. Çünkü orada kusur, hata ve suç oluşturacak hiçbir olumsuz fiil yoktur. Bu yüzden yeryüzünü cennete çevirecek en güzel kelimedir selam.
Her sabah uyanıp güne selamla başlayan anneler! Dokunduğu her şeyi güzelleştiren kadınlar! Ailenin harcı, toplumun mimarları! Karşılaştığımız herkese selam vermek tüm olumlu enerjiyi çeker, işleri kolaylaştırır. İnsanlar ne kadar zorlansa da özünde annelik şefkati taşıyan her kadın tüm varlıklara sevgi ve samimiyetle yaklaşmaya devam eder.