Her insan ayrı bir hikâye ve ayrı bir dünya, doğduğumuz anda başlayan müşahhas hayatlarımızın ekseriyeti üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Bebeklik, ergenlik, iş ve eş bulma, çocuklar, gelecek kaygıları, ihtiyarlık ve kaçınılmaz olan mutlak malum son. Kahramanlar ayrı ayrı olsa da ana başlıklar halindeki rutin süreç ve döngü bu minvaldedir. Yorum ve icraat noktasında ise her bir insan kadar farklı hikâye mevcuttur.
İMTİHAN DÜNYASI BİLİNCİ
Roller her ne kadar belirginse de fıtratla birlikte gelen hususiyetler bazılarımızı biraz daha fazla sorumlu, yükümlü, fedakâr, işgüzar, cesur ve daha nice hassasiyetle ya da tam zıt manayla hemhal eder. Rahmanın ruhumuza üflediği Esmaların tecellileri her bir kulda bambaşka hal ile görülür. Kaderimizin çizdiği yolda cüzi irademizin etkisini biz tartışaduralım, bize biçilen görev her zaman olağan seyretmeyebilecektir inancı bizden olan için…
İmtihan dünyası bilinciyle hareket etmenin, her an sınandığımız gerçeğiyle yaşama alışkanlığı, bizleri daha vicdanlı daha izanlı ve kesinlikle daha insan yapacağı kesindir. Bu dünyanın kâm alma yeri olmadığını bilen için, zorluklarla birlikte kolaylığın da olacağı bilinci, bu dünyayı üst perdeden değerlendirme düsturu kazandırır.
Hepimiz için hayat mutlu çocukluk, güzel bir geçim, huzurlu aile, sağlıklı ömür, yüksek makamlar gibi dünyevî ve tabii isteklerle süslüdür. Ta ki hayatın gerçekleri bizi sınamaya başlayana dek…
ANNELİK DUYGUSU
Hayat fasit bir daire derken, tüketilen ömür sermayesinin bizi yine başlangıç noktasına getirdiğini bilmeli. Evlat durumunda iken insanın anne babasına dahi anne baba olabileceği hayatın ilerleyişinde ömrü olan için kaçınılmaz zorlu ama sonu rahmete götürebilecek ya da tam tersi dünya ve ahiretini berbat edebilecek bir imtihandır. Ya da aile içi asla umarsızlık yapamayacağınız kan bağıyla bağlı olduklarınızın zor dönemleri ki güzel anların yaşanmasında kimse yalnız kalmadığından mesele zor zamanlarda elinizi taşın altına koymanızdır. Rıza -i İlahi ve dahi insanlık bunu gerektirir. Bebekliğin muhtaçlığı, gençliğin deli dolu çılgınlığı, ergenliğin bunalımları olduğu gibi ihtiyarlığın da tabii süreçte tekrar muhtaciyet noktasına götürüverdiği işte bu fasit daire gerçeğidir.
Bir anne için evladını yetiştirmek tabii bir vazife görülse de annelik duygusu, günümüzde çağın getirdiği pek çok olumsuz bireysel, ego patlamalı, vurdumduymaz haz merkezli hayatların içinde, belki de değişime kafa tutan ve hala dipdiri ayakta durabilen bir haslettir. Bu da Rahmet-i Rahmanın hikmetinden olsa gerektir.
SEVGİ VE RAHMET
Evladına karşı öz benliğini ikinci planda değerlendiren başka bir rol modelin olmayışındandır ki Peygamberimiz üç kere anne dedikten sonra o payeyi baba makamına anca reva görmüştür. Anne oluş ruha açılan bambaşka kapılar ve türlü manalar demektir. Sadece evlada değil tüm çevreye o sevgi ve rahmet sirayet etmelidir.
Anne ki; ahir ömürlerinde ebeveynlerinin annesi hükmündeki evlattır. Tıpkı Hz. Fatıma’nın Efendimize ‘Babasının annesi’ dedirten hal üzere olmak...
Anne ki; sadece ona emanet edilen can parçasına ait olmayana anneliktir. Belki sınırlar ötesinden gelen masum bir mültecinin, anne baba görmemiş bir yetimin ‘Ki Müslüman olanın emaneti hükmünde olana’, yaratılanı yaratandan ötürü sevdiren bir felsefenin mümessilidir.