Diğer bir deyişle; AK Parti bir kez daha değişime öncülük edebilir mi? AK Parti'nin 16 yıllık siyasi tecrübesine bakılırsa bu soruyu olumlu anlamda yanıtlamak da mümkün; çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin değişim talebine riayet eden ve bu talepleri ciddiyetle siyasi perspektif haline dönüştürüp, Türkiye'yi değiştiren tek siyasi parti AK Parti oldu. Bugün Türkiye siyasi gündemini işgal eden "iki Türkiye" meselesini çözmek ve "iki Türkiye'yi'' demokratik bir tarzda ''tek Türkiye'' yapma ihtiyacı bütün çıplaklığı ile önümüzde duruyor. AK Parti, iki Türkiye'den tek Türkiye çıkarma sorumluluğu için değişebilir mi? Değişime hazır mı? AK Parti'de değişim ihtiyacı ve iradesi ne ölçüde baskındır?
Bugün bu yazıda dilim döndükçe bu soruların yanıtlarını aramaya çalışacağım. Değişim ihtiyacını bizzatihi siyasetin en değerli sembolü olarak anlamamız gerekse de, bir sosyolojinin veya siyaset dinamiklerinin uzlaşması ancak sınırları içinde sağlanacak bir mutabakat ya da birliktelikle, bu ihtiyacı dönüştürmekle mümkün. Bu bakımdan gözümüzü Türkiye sosyolojisinin ya da siyasal dinamiklerinin çoğunu temsil eden AK Parti'ye döndürmekte büyük fayda var. Zira AK Parti'de neler olup bittiğini kavramadan, değişime öncülük edip edemeyeceğini söylemek pek gerçekçi olmaz.
İktidar olmanın büyülü güçlerinde belirli bir kötümserlik de vardır. İktidar, kendini var eden oyunun içinden geçtiği gerçekliğe yabancılaşarak ve yönetilenlerin taleplerinden uzaklaşarak, salt kendisi için kendini bir tür korumaya alır. Biz buna bir tür muhafazakârlaşma da diyebiliriz. Ama bana kalırsa bu duruma en uygun tanımlama "statü endişesidir."
Statü endişesinin baskın olduğu siyasi süreçlerde, siyasi söylem, kutuplaştırmaktan, marjinalleştirmekten ve ötekileştirmekten medet umar. Öteki ile farkını daha da netleştirmek suretiyle statüsünü korumayı ve sürdürmeyi niyet edinir. Bu durumun siyasi literatürde adı "iktidar zehirlenmesi"dir. Durum böyle olunca o siyasi parti veya iktidar odağı elbette değişim potansiyelini yitirir. Onun için öncelikli hedef, genel anlamda değişim değildir. Ne pahasına olursa olsun koltuğunu ve statüsünü korumaktır.
Oysa AK Parti'nin kuruluş felsefesi, siyaset sahnesine çıktığı günden bugüne oluşturduğu siyaset geleneği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değişimci karakteri, bugünün siyaset etme denklemi ile uyuşmuyor. Örtüşmüyor. Hiç saklamadan, sözü eğip bükmeden söylemek lazım gelir ki, bugün AK Parti büyük oranda statü endişesi içinde, kendi konumundan başka hiçbir şey düşünmeyen kimi güç ve odakların kuşatması altındadır.
7 Haziran 2015 hüsranı ve 16 Nisan 2017 dehşet dengesi hala hafızalarımızda bütün tazeliğiyle duruyor. 2019'da yapılacak seçimler bu iki olgudan ne tür dersler çıkardığımızla ilintili olarak sonuçlanacak. Bugünlerde yapılan kamuoyu yoklamaları durumun sanıldığı kadar pek parlak olmadığını ortaya koyuyor.
Hiçbir güç ya da parti değişime direnerek varlığını uzun süreli sürdüremez. Siyasi parti ya da siyasi güçler değişim rüzgarıyla yeniden hayat bulur ve kendilerini kendi küllerinden var ederler. Değişim her zaman taze kandır. Enerjidir. Buna bir tür hayat iksiri de diyebiliriz.
AK Parti iktidarının önünde Tek Türkiye görevi olanca görkemiyle orada duruyor. Ya Türkiye'yi ve içindeki herkesi olduğu gibi kabul ederek yekpareleştireceğiz ya da tarih bu sorumluluğu başkalarına devir eder.