Köprüler şehirlerin vazgeçilmez yapıları arasındadır. Bir kara parçasını diğer bir kara parçasına veya bir denizi bir kara parçasına bağlayan, kah bir derenin veya bir uçurumun üstünde, dağların, tepelerin arasında, hayatı kolaylaştıran bir ulaşım aracı olarak insanlık şehirleri inşa etiklerinden beri var olagelmiştir. Şehrin içinde veya dışında çok çeşitli ebatlarda ve malzeme ile bir takım köprüler yapılarak insan hayatı kolaylaştırılmaya çalışılır. Maksat insan hayatını kolaylaştırmaktır. Ama bunun yanında köprüler savaşlarda çok stratejik öneme de sahiptir. Özellikle tarihe baktığımızda eğer bir şehrin ordusu bir köprüyü ele geçiremeyecek veya bir engelle karşılaştığında köprü inşa edecek donanıma sahip değilse o şehrin ordusu güçlü bir ordu değildi. Hatta Mimar Sinan’ın ilk yaptığı eser de bir savaş sırasında dereyi aşmak için yaptığı bir köprü olmuştur. Hemen oracıkta hünerini gösteren Mimar Sinan orduyu karşıya geçirecek köprüyü planlayarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.
Şehirler kurulurken ilk önce savunma amaçlı kurulduğu için bir tepenin üstüne surlarla kaplı olarak inşa edilirdi. Bu yüksek yerlere ulaşma için ise çeşitli köprüler bulunur ve bu köprüler şehrin hükümdarı tarafından şehre giren çıkanı kontrol etmek için her daim gözetlenirdi. Asma köprüler, taş köprüler, ahşap köprüler, bugün de çelik köprüler bütün insanlık tarihi boyunca şehirleri birbirine bağlayan en önemli ulaşım araçları olmuştur. Bugün de aynı şey yapılmıyor mu. Bir şehri savunmasız bırakmak için ilk önce o şehrin diğer yerlerle bağlantısını kesme ve ele geçirme planlanır. Varsa köprüler yıkılır veya gidiş- geliş kontrol altına alınır. Bu bir savaş stratejisidir.
Köprüler sağlam olursa o şehrin hem güvenliği hem ticareti hem de sosyal hayatı garanti altına alınmış olur. Teknoloji geliştikçe köprülerin yapım şekilleri de gelişmiş artmış ve çok daha geniş aralıkları açıklıkları kapatmak mümkün olmuştur. Ama taş köprüler tarihten bize bir miras kalarak hayatımızda hala işlevlerini devam ettirmektedir. Bazen de manevi anlamı vardır köprülerin. Mesala Bosna’daki Mostar Köprüsü Sırplar tarafından bombalanıp yıkıldığında ne kadar moralimiz bozulmuştu. O tarihi taş köprünün bizdeki anlamı bambaşkaydı çünkü. Bunu bilen Sırplar köprüyü yok ederek psikolojik travma yapmak için hiç acımadan bir tarihi yok etmişti. Sanki bir köprüyü değil bir savaşı kaybetme duygusuna kapılmıştık ki daha sonra Bosna Savaşı anlatılırken hep Mostar Köprüsü’nün bombalanma anı gösterilecekti. Neyse ki bugün Mostar Köprüsü tekrar aslına uygun bir şekilde inşa edilerek tarihi misyonunu devam ettirmektedir.
Bazen bir şehrin sembolü olur köprüler. Sadece bir ulaşım aracı değil o şehrin süsü de olurlar. İstanbul’daki Boğaz köprüleri de İstanbul’un gerdanlığıdır adeta…Türkiye tanıtımı yapılırken eğer İstanbul anlatılacaksa Boğaz Köprüleri o muhteşem manzarası ile seyri sefa edilir. Boğaz Köprülerimiz bizim hem gururumuz hem kıtaları birbirine bağlayan en önemli stratejik konumda olan ulaşım ağımızdır. Bu kadar büyük bir öneme sahip olan Boğaz Köprülerinden biri olan eski adı Boğaziçi Köprüsü yeni adıyla “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” yakın bir zamanda 2016 yılında 14 Temmuz’u 15 Temmuz’a bağlayan bir yaz akşamında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihinden beri görülmemiş bir şekilde bir darbe girişimine ve ardından bir kahramanlık destanına sahne oldu. Darbe girişimi diyorum çünkü jandarma ve asker görünümlü teröristler tarafından işgal edilmek istenen “köprü”, hiç kimsenin ummadığı bir şekilde bir halk direnişiyle karşı karşıya kaldı ve darbe başarılı olamadı çok şükür. O güne kadar kendi ülkesinin askeri veya jandarması ile savaşmayı aklından dahi geçirmemiş vatansever İstanbul sakinleri ilk önce kendilerine silah doğrultmuş olan asker kılıklı teröristleri ikna etmeye çalışmış ama ateşle karşılık bulmuştu. Sabaha kadar süren bu direniş sonucunda ise 30’a yakın sivil vatandaş şehit olmuş, ama köprüyü işgalci teröristlere teslim etmeyerek dünya tarihinde görülmemiş bir kahramanlığa imza atmıştı. Darbe girişiminin en önemli fotoğrafı burada gösterilen direnişte kendini ifade etmişti. Bir köprü ki üzerinden her gün geçip işinize gidiyorsunuz, etrafınıza hayran hayran bakıyorsunuz.
Çünkü bu köprüden görülen manzara dünyanın en güzel manzaralarından biridir. Ama o gün birileri köprüye toplanmış arabaları durdurmuş ve buradan geçemezsiniz diyor. Neden diye sorduğunuzda ise tatbikat var cevabı alıyorsunuz. Ama ikna olmuyorsunuz. Çünkü bu kadar önemli bir geçit yolunda bir tatbikatın ne önceden olacağı haber verilmiş ne de ortada tatbikat olduğuna dair en ufak bir delil var. İnsanlar şüpheye düşüyor ve yakın mahallede oturanlar köprüde birikmeye başlıyor. Asker kılıklı teröristler biriken vatandaşlara evinize gidin dedikçe herkes daha da yerinde sabitleşiyor ve mevziiyi terk etmiyor. Çünkü köprü önemli, eğer burayı sebepsiz yere kapatan bir güç varsa, şehrin giriş ve çıkışlarını, stratejik noktalarını kontrol altına almaya çalışıyorsa buradan gitmemesi gerektiğini biliyor ve bir darbe girişimi olduğunu anladıktan sonra ise asla geri adım atmıyor. Silahsız insanlar tankların önüne, taramalı otomatik silahların üstüne üstüne ölümüne gidiyor ve köprüyü işgalcilere bırakmıyor.
Peki bunun tam tersi olsa ne olurdu.. Yani köprü darbeciler tarafından ele geçirilseydi, halk böyle bir direniş göstermeseydi bu darbe girişimi bir girişim olmaktan öteye geçebilirmiydi…Kimbilir. Önce köprü sonra daha sonra bütün ana yollar kapatılıp halk zapt edilip evlerinden çıkamaz hale getirilip direnişi kırabilirlerdi. Köprü direnişindeki halkın başarısı hem tüm ülkeye örnek olup motive etmiş hem de “Çanakkale Geçilmez” misali dedirtip darbecilerin İstanbul’u işgal planlarını altüst etmiştir. “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olarak adı değiştirilen bu direnişin sembolü olan köprü aynı zamanda bizim Gönül Köprümüz olmuştur. O artık sadece bir köprü değil aynı zamanda üstünden her geçtiğimde orada şehit olanlarla Gönül Köprümüzü inşa etti çünkü…