PİYASALAR

  • BIST 1009645.02-0.5%
  • ALTIN2416.205-0.73%
  • DOLAR32.5830.3%
  • EURO34.8130.43%
  • STERLİN40.4420.59%
  1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. "Ülkemizin Mottosu "Güçlü Aile, Güçlü Türkiye" olmalı"
"Ülkemizin Mottosu "Güçlü Aile, Güçlü Türkiye" olmalı"

"Ülkemizin Mottosu "Güçlü Aile, Güçlü Türkiye" olmalı"

Uzman Psikolog Esan Gül, "Son dönemlerde ön plana çıkan “güçlü kadın” vurgusunun da bunda etkisi var. Oysa güçlü aile vurgusunun daha öncelikli olması gerektiğini, aile bireylerinin hepsinin güçlenmesinin evlilikleri daha sağlıklı bir zemine oturtacağını düşünüyorum. Aile üyelerinden sadece birini güçlendirmek, baba ve çocuğun ihmal edilmesine, görmezden gelinmesine veya aile içi ilişkilerin bozulmasına neden olduğunu görmek gerekiyor." dedi.

A+A-

Uzman Psikolog Gül, "Ailede bencilliğe yer yoktur.Sevginin hedefi, istediğiniz bir şeyi elde etmek değil, sevdiğiniz kişinin mutluluğu için bir şeyler yapmaktır." ifadesine yer verdi.

"Evlilik hayatın huzur veren nikâhı..."

"Evlilik hayatın huzur veren nikâhı, nefsin arzu ve isteklerini terbiye eden rahmeti, salih evladın anne-babası için dilindeki duası ve dünya cennetine açılan kapısıdır. Evlilik günlük zevklerin ötesinde erkek ve kadını kaynaştıran, hüzün, sıkıntı ve mutluluklarında aynı duyguları oluşturan, toplumun düzen ve huzura kavuşmasını sağlayan ve gelecek kuşakları bir kan bağıyla birbirine bağlayan fıtri, bedeni, ruhi ve sosyal birlikteliktir. Aynı zamanda evlilik bir zorunluluk değil, tercih, beğenme ve isteğe bağlılıktır."

"Evliliğin doğru formülü..."

"Evet, kadın ve erkeğin yaşça ve psikolojik olarak evliliğe hazır oluşu ve evlilik kararı öncesi bütün soruşturmalardan sonra kişinin kalbine danışması evliliğin sıhhatli bir şekilde kurulması için önemlidir. Evlenecek kişilerin birbirlerini tanıyacak kadar kendilerine zaman bırakması, ailelerin de rızasının alınması, dış görünüşten ziyade, iç güzelliğe, ahlaka ve erdeme önem verilmesi, düşüncelerin, görüşlerin ve inançların örtüşmesine dikkat edilmesi aile içi huzurun sağlanması açısından önemlidir. Aynı zamanda dini, siyasi ve ekonomik bakış açılarının ortak, yetiştikleri kültürün birbirine yakın ve tamamlayıcı, bilgi, görgü ve anlayış düzeninin birbirine denk olması da değerlendirmeye katılmalıdır."

"Evlilikte asıl olan denkliktir ama bu denklik bir sıhhat şartı değil..." 

Uzman Psikolog Gül, "Evliliğin doğru formülünün denklik ve biz bilinci olduğunu düşünüyorum. Evlilikte asıl olan denkliktir ama bu denklik bir sıhhat şartı değil, bağlayıcılık şartıdır. Yani denklik, evlilik için mecburi bir şart olmayıp ancak ailede sevgi, saygı, sağlıklı iletişim ve mutluluğun temini içindir. Bunun yanında ben bilincinden çok biz bilinciyle hareket eden, empatik değerleri yüksek, ahlakı ve merhametiyle ilişkilerini devam ettiren kişilerin de evlendikleri zaman eşi ve çocuklarına bu değerleri yansıttıklarını, sağlıklı bir birliktelik sürdürdüklerini görüyorum.

Peygamberimizin ifadesiyle “kişi, sevdiğiyle beraberdir”. Onunla vakit geçirmekten ve konuşmaktan asla usanmaz. O kişiler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkatte bir vücudun azaları gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olursa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve sıkıntıda ona iştirak ederler. Nasıl ki bedende sadece bir uzuv; mesela bir parmak rahatsız olsa o beden bütünüyle huzursuz olur, aile üyelerinden biri de rahatsız olunca ailenin huzuru kalmaz. Şu halde kişi sevdiği kişinin ya da parçası olduğu ailenin bazı uzuvlarının ızdırabı karşısında ilgisiz kalamaz. Onlara sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla bağlıdır. Bu duygular, insanlığımız ve bilhassa imanımızın sahihliği için herkeste olmalıdır." ifadesine yer verdi.

"Ailede bencilliğe yer yoktur..."

Belki biraz farklı gelecek ama Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bir rivayetinin bu sorunuzun cevabı olduğunu düşüyorum. "Kim şerefinden dolayı bir kadınla evlenirse yüce Allah ancak onun alçaklığını artırır. Kim malı ve servetinden dolayı bir kadınla evlenirse Allah onun fakirliğini artırır. Kim asaleti için bir kadınla evlenirse Allah onun soysuzluğunu artırır. Kim yalnız gözünü haramdan korumak, haramdan sakınmak ve akrabalık ilişkisini sürdürmek için bir kadınla evlenirse Allah kadını ona, onu da kadına mübârek kılar." (Taberânî)

Uzman Psikolog Esan gül,  "Bu rivayete baktığımız zaman evliliklerde problemlerin nedenlerinden bazılarının sayıldığını görürüz. Kadın erkek ilişkisinin sağlıklı bir zeminde başlamayıp bir çıkar, menfaat, şeref ve haysiyet meselesine dönüştüğünü, bu tür evliliklerin bir süre sonra sihirli kelime “aile içi geçimsizlik” nedeniyle boşanmalarla sonuçlandığını görmemiz gerekiyor. 

Ayrıca ailede bencilliğe yer yoktur. Sadece kendisi için yaşayan, ailenin diğer üyelerinin kişiliğine, karakterine ve yaşantısına saygı duymayan, hayata aynı göz hizasından bakmayan ve aynı havayı teneffüs etmeyen evliliklerinde boşanmayla sonuçlandığını görmek gerekiyor.
Tabi aile ve akrabalık ilişkileri de evliliklerde önemlidir. Ancak evlilik, iki yetişkin bireyin birlikteliği ile gerçekleşir, aile ve akrabalarla değil... Buradaki sınırı iyi korumak gerekir. “Senin ailen, benim ailem” meselesinden dolayı genellikle tartışmalar çıkabilmekte, aile içi ilişkilerin bozulmasına hatta kavgalara neden olabilmektedir. Bunun için birincil önceliğin ailemiz olduğunu düşünerek, ilişkileri belirli bir seviyede tutmalı ve ailemizin huzurunu kaçıracak bir noktaya konuşmalarımızı sürüklememeliyiz.   

Eşlerden birinin diğerini aldatması da (her türlü aldatma) sorunların artmasına, güvenin zedelenmesine ve ilişkilerin bozulmasına neden olmaktadır. Eşlerin birbirini aldatmalarının altında, bir takım sosyal ve psikolojik faktörlerin aranması gerekiyor. Evli çiftlerin aldatma nedenleri incelendiğinde erkeklerin fiziksel, kadınların ise duygusal gerekçelerle eşlerini aldattığı ortaya çıkıyor. Erkekler karşı cinsin fiziksel cazibesine kapılarak eşini aldatırken, kadınların da genellikle duygusal tatminsizlik, umutsuzluk, intikam duygusu ve mutluluk arayışı olduğunu görüyoruz. 
Özellikle eşler arasında ihmal edilme ya da sağlıklı iletişim yokluğu, cinsel tatminsizlik, ilişkilerde rutinleşme, karşılıklı olarak duygu ve düşüncelere değer verilmeme, karşılıklı sevgisizlik, fantezileri gerçekleştirememe, daha fazla yakınlık ve sevgi özlemi, aile içi geçimsizlik ve şiddet gibi nedenlerin aldatmalarda etkili olduğunu görmek gerekiyor. Tabii bu işi zevk ve para kazanmak için yapanlar da yok değil…Aslında kimse kimseyi aldatamaz, insan ancak kendisini aldatır. Bu açıdan baktığımızda, aldatılan tarafların hiçbir zaman aldatıldıklarını düşünmemeleri gerekir. Çünkü aldatan kişi kendini aldatır ve güven kaybeder. Onun için kaybeden her zaman aldatan taraftır."dedi.

"Sevginin hedefi, istediğiniz bir şeyi elde etmek değil..."

 "Her insanın ve ailenin bir sevgi dili vardır. Ailenize duyduğunuz sevgiyi aile üyelerinin anlamadığı bir dilde ifade ederseniz, onların gösterdiğiniz sevgiyi anlaması pek mümkün olmayacaktır. Sizin iletişim ve sevgi anlayışınızın karşıdaki kişi tarafından da sevgi olarak anlaşılması gerekir. En büyük problemlerden biri de aynı fiziksel ve sosyal ortamı paylaştığı halde aile üyelerinin kendilerini rahat bir şekilde ifade edememeleri veya karşıya anlatamamaları değil midir?
Sevginin hedefi, istediğiniz bir şeyi elde etmek değil, sevdiğiniz kişinin mutluluğu için bir şeyler yapmaktır. Bu ise eşinizin ve çocuklarınızın duygu ve düşüncelerine değer vermeyi, onların gözüyle de hayata bakabilmeyi yani empati kurabilmeyi gerektirir. Ses tonundan tutun da, konuşurken takınmış olduğunuz tavrınıza kadar kurmuş olduğunuz iletişim önemlidir. Bu iletişimin en önemli özelliği mesajın sevgi ve ilgiyi içermesi ve diğerlerine açık bir şekilde gösterilmesidir."

"Beni lüks içinde yaşatır mısın? Evet yeni nesil evliliklerin mottosu bu..." 

Son dönemlerde aile içi problemlerle ilgili özel görüşmelerim arttı. Görüşmelerim sonucunda aile bireyleri arasında genel kanaat olarak mutlu olmak için zenginliğin şart sayıldığını, mutlulukla zengin olmanın ayrılmaz bir bütün olduğunu ve sorunların da çoğunlukla maddi nedenlerden çıktığını görüyorum. Aynı zamanda aile üyelerinin birbirlerini anlamadıklarını, başka kişiler üzerinden -kaynana, kayınbaba da dahil- konuştuklarını, eşlerden birinin ya da ikisinin çocuklarla ilgilenmediğini, özellikle babanın aileye zaman ayırmadığını genellikle tekrar ettiklerine şahitlik ediyorum. Aile içi problemlerin her birinin ayrı ayrı ele alınıp değerlendirilmesi ve çözüm yollarının tespit edilmesi gerekiyor ama beni en çok endişelendiren hususun zengin olunca mutlu olunur, mutluluk için zenginlik şarttır gibi bir düşüncenin oluşmuş olması… Bu anlayışın oluşmasında birçok etken söz konusu olabilir ama temel etkenin bazılarının parayı tek güç ve hâkimiyet aracı olarak görmelerini sayabiliriz. 


Sorunuzun ikinci kısmına gelince evlilikleri iyileştirmenin yolunun aile üyelerinin birbirinin rahmeti ve bereketi olduğunu görmeleri ve düşünmeleriyle gerçekleşeceğini düşünüyorum. Gözler ve kalpler aileden başka tarafa yöneldiği zaman hakikat ve mutluluk ihmal edilmiş olur. Huzurlu bir ailenin ve sağlıklı bir beraberliğin herkesin kendi sorumluluk alanını bildiği, birbirine sevgi ve saygı içerisinde davrandığı, tamamen doğal ve süregelen bir ilişki olduğunu unutmamak gerekir. Sorunlar olabilir, önemli olan bu sorunların nasıl çözüldüğüdür. 


Bazen eşler arasında duygu alışverişinin azaldığını hatta bittiğini de görmekteyiz. Evlilik devam etmesine rağmen duygu ve düşünce alışverişinin devam etmemesi veya eşlerin birbirlerini ihmal etmesi aile içi sorunların artmasına neden olur. Oysa eşler kendi duygularını ifade etmek için sözün yanında birçok yöntem kullanabilir. Mesela birbirimize hediyeler almak, sürprizler yapmak, birlikte yemek yemek, birlikte kitap okumak, bir film izlemek, birlikte gezmek gibi duygu yoğunluğunun yaşandığı davranışlar belirli aralıklarla yapılabilir. Burada önemli olan birlikte olmak, birlikte bir şeyler yapmak ve birliktelikleri arttırmaktır, yani biz olmaktır.

 

"Türkiye'nin Mottosu 'Güçlü Aile, Güçlü Türkiye' olmalı"

Günümüz kadını bir tercih yaptı veya tercihe zorlandı diyelim… Bu tercihi daha fazla güçlenmek, ayakları üzerinde durmak ve kimseye muhtaç olmamak… Son dönemlerde ön plana çıkan “güçlü kadın” vurgusunun da bunda etkisi var. Oysa güçlü aile vurgusunun daha öncelikli olması gerektiğini, aile bireylerinin hepsinin güçlenmesinin evlilikleri daha sağlıklı bir zemine oturtacağını düşünüyorum. Aile üyelerinden sadece birini güçlendirmek, baba ve çocuğun ihmal edilmesine, görmezden gelinmesine veya aile içi ilişkilerin bozulmasına neden olduğunu görmek gerekiyor. Türkiye’nin mottosunun “Güçlü Aile, Güçlü Türkiye” olması son dönemde yaşanan problemlerin ve yanlış aile politikalarının da çözümüne bir katkı sunacağını düşünüyorum.

İkinci bir nokta anne ve çocuk arasındaki ilişkidir. Anne ve çocuk bir bütünün iki parçası gibidir, birbirinden ayrılamaz. Anne ve çocuğun değişen hayat tarzından dolayı birbirinden ayrılması, farklı mekânlarda zaman geçirmesi ve birbirini daha az görmesi farklı psikolojik sorunların da oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle anne ve çocukta duygusal aktarım, bağlanma, iletişim ve kaygı problemlerinin artmasının bir nedeni olarak da bunu görmek gerekiyor. Son olarak asıl olanın anne, baba ve çocuklardan oluşan bir bütünün hayata anlam katacağıdır. Birbirimizi destekledikçe ve birbirimize katkı sundukça karşılaştığımız problemlerin üstesinden daha rahat geliriz.

 

(Turuncu Dergisi) - Yenikapı Haber / ÖZEL

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.