Evine Dön Kendine Dön
Dünya, 2019 yılının son aylarında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan korona virüs adı verilen virutik salgınla baş etmeye çalışıyor. Gerekli önlemleri almakta geciken İtalya’da halk balkonlardan serenat yaparak birbirlerine moral vermeye çalışmakta. Türkler ise sosyal mesafeyi koruyup su ve sabunla ellerini yıkayarak, bugünlerde iade-i itibar kazanan 80 derece limon kolonyasıyla korona virüse karşı direnmeye çalışmakta.
ERKEN ALINAN ÖNLEMLER
İnsanlık Avusturalya’daki orman yangınlarını, Suriye’deki savaşı, mültecilerin dramını, açık bir hapishanede tecrit edilen Filistin halkının çaresizliğini, Doğu Türkistan’daki zulmü, Afrika Kıtası’ndaki açlığı ve sefaleti duyarsızca televizyon ekranlarından seyrederken; ünlü-ünsüz, zengin-fakir ayrımı yapmayan, uçağın first classına kadar ulaşabilen, gözle göremediği bir düşmanla Don Kişot misali bir savaşa girişti. Çin, Wuhan başta olmak üzere virüsün görüldüğü şehirlerde karantina uygulamasına geçti, tedbir almakta rehavete kapılan İtalya da sonradan bütün ülke karantina altına aldı, İran virüsün sıçramaması için bazı şehirlerinde karantina uygulaması başlattı. Ülkemizde devlet yetkileri virüsün görüldüğü ülkelere uçuş yasağı getirip yurtdışından gelenleri karantina altına alarak, ilköğretim okullarını ve üniversiteleri üç hafta tatil ederek yurtiçinde virüsün yayılma hızını kesmeyi planladı. Birçok şirket evden çalışmaya başladı. Bu virüsün kıtadan kıtaya ülkeden ülkeye yayılımının bu hızla devam etmesi halinde, can kayıplarının yanı sıra, dünyanın ekonomik bir iflasın eşiğine geleceği kaçınılmaz bir sonuç olacak.
DURUN!
Yirmi birinci yüzyılda insanlık ülkeler arasındaki sınırları kaldırıp dünya vatandaşı olmak istemiş; toplumlar, kültürler iç içe geçmiştir. Ekonominin güçlenmesi, internetin hayatımıza girmesi gibi etkilerle kültürel alışkanlıklar değişim gösterdi. İnsanların büyük çoğunluğu emek merkezli ilişkilerden uzaklaşmış, internet dünyasından arkadaşlar edinerek sanal bir hayatın içine hapsoldu. Evinden uzaklaşan insanlar vakitlerinin büyük bir çoğunluğunu kafelerde, AVM’lerde geçirmeye başladı. Aileleri bir araya getiren sofralar kurulmaz olmuş, yemek kültürümüz ve yeme alışkanlıklarımız değişti. Evler dışarıda her biri ayrı ayrı sosyalleşen aile bireylerinin uyumak için döndükleri oteller haline geldi. Hayatın merkezine çalışmayı, ekonomik gücü koyan, kapitalist düzenin kendine dayattığı sistemin içinde ezilen, çocuklarının büyüdüğünü dahi göremeyen, birbirine karşı duyarsızlaşmış, körleşme yaşayan dünya vatandaşı insanlara, bir virüs çıkar ve ‘Durun!’ der. Durun… Vatanınıza, yuvanıza, ailenize, kendinize dönün.
NE YAPACAĞIZ?
Bu salgın geleneksel olan değerlerimizin kıymetli olduğu gerçeğini bize bir kez daha hatırlattı. Artık dünyanın küçük bir köy olduğu iddiası çökmüş insanlar ait oldukları yere vatanlarına dönmek istedi. Virüs salgını sokakları, kafeleri, AVM’leri boşaltmış yuvaya, aileye, kendine, içine dönüş başlattı. Bağışıklığı kuvvetlendirmek için geleneksel mutfağımızın değerinin altı bir kez daha çizildi. Bağışıklığı güçlendiren kelle-paça çorbası, tavuk suyuna çorba, turşu, sirke, yoğurt gibi fermente ürünlerle dolu Türk mutfağının doğru bir seçim olduğu bir kez daha anlaşıldı. Türk kültüründe olan artık sadece bayramlarda uygulanmaya devam eden, çocukluğumuzda eve gelen her misafirin eline dökülen limon kolonyasının aslında sıradan bir adet olmadığı hijyen sağlamak amaçlı uygulandığı fark edildi. Küresel bir virüsle karşı karşıya olunmasına rağmen her ülkenin kendi sınırlarında vatandaşlarını korumak için kendi çözümlerini ürettiğini görmekteyiz. Peki, biz ne yapacağız? Geleceğin virüsle mücadelesi nasıl olmalı? Ya da bizim ülke olarak korona virüs salgınından aldığımız derslerle gelecek planlamamız nasıl olmalı?
İLAÇ SANAYİ GELİŞTİRİLMELİ
Bu virüs salgını, ülke olarak gıda sektörünü sanayileşmenin elinden kurtarmamız gerektiğinin altını kalın çizgilerle çiziyor. Paketli, uzun ömürlü, işlenmiş katkılı gıdamsılar, glüten, trans yağlar ve şekerin bağışıklık sistemine zarar verdiği bilinen bir gerçek. Geleneksel kültürümüzde olan taze ve sağlıklı beslenme alışkanlığımızı sürdürmemiz gerekiyor. Devlet ve millet olarak sağlığımızı ve nesillerimizi sermaye gruplarının aç gözlülüğüne feda etme lüksümüz yok! İlaç ve medikal sanayinin tamamen millileştirilmesinin ve yerlileştirilmesinin şart olduğunu düşünenlerdenim. Böylesine bir küresel krizde ülkeler kendi iç ihtiyaçlarına yönelerek sağlık için hayati önem taşıyan ürünlerin ihracatını durdurmuşlar. İlaç ve medikal sanayide dışa bağımlılık küresel salgınlarda başarı şansını azaltıyor. İtalya, doktor ve sağlık ekiplerinin; maske, eldiven, dezenfektan gibi bazı ürünlere ulaşmada sıkıntı yaşadığını bildirdi. Uzun süren küresel bir salgın her ülkeyi kendi başının çaresine bakmak zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleştirecektir.
ŞEHİRLERİN MİMARİLERİ
Şehir planlamalarının ve mimari tasarımların virüs salgınlarının da dikkate alınarak yapılması gerektiği görülüyor. Şehirlerdeki metrekareye düşen insan yoğunluğunun fazlalığı sosyal mesafeyi koruma şartını özellikle toplu taşıma açısından zorlaştırıyor. Belki de bundan sonra özellikle büyük şehirlerde insan nüfusu sınırlandırılmalıdır. Tersine göçü başlatmak için az nüfuslu bölgelerde eğitim ve istihdam olanakları arttırılmalıdır. ‘Evinde kal, güvende kal’ sloganıyla virüsün toplum içinde yayılmasını yavaşlatma amaçlı başlatılan uygulamayla özellikle konutlarda yüksek dikey yapılanmanın insan doğasına ve ruhuna ne kadar ters olduğunu benim gibi birçok kişi de fark etmiş olmalı. Konutlarda yatay yapılanmanın tercih edildiği küçük de olsa bir bahçesi olan konutlarda yaşamanın insan sağlığını bedenen ve ruhen güçlendireceği muhakkak. Çok katlı binalarda asansör, merdiven gibi ortak kullanım alanları virüs yayılma riskini arttırmaktadır. Ayrıca mimari olarak akıllı ev ve işyeri uygulamalarında hava sirkülasyonunun havalandırma sistemiyle yapılıyor olması, bu tür binalarda cam, pencere açılıp temiz havanın içeri alınamaması virüs salgınlarında salgını arttıran taşıyıcı görevi görmektedir.
‘TEMİZLİK İMANIN YARISIDIR’
Ülkemizde koruyucu hekimlik uygulamaları halkın kolaylıkla ulaşabileceği hale getirilmeli. Koruma maliyeti her zaman tedavi maliyetinden daha azdır. Bu da yerli gıda ürünlerinin üretimi ve tüketiminin teşvik edilmesinin önemli olduğunu gösteriyor. Yerli tohum kullanımı yaygınlaştırılmalı ve desteklenmeli. ‘Siz zahmet etmeyin biz size daha ucuzunu sizin için üretiriz’ diyen küresel güçlerin nasıl bir tuzak kurdukları sanırım anlaşılmıştır. Bağışıklık sistemi güçlü olanların, spor yapanların, doğru beslenenlerin, sigara ve bağımlılık yapan maddelerden uzak duranların, adı ne olursa olsun, virüs salgınlarını hafif atlatıp hayatlarına devam edebilecekleri görülmektedir. ‘Temizlik imanın yarısıdır’ ve ‘Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanından yiyin!’ emirlerine muhatap bir ümmetin mensupları olarak kişisel ve toplumsal temizliğin, sağlıklı beslenmenin geleceğin virüslerle mücadelesinin temelini oluşturduğunu bir kez daha kavramış bulunmaktayız.